8 Ekim 2014 Çarşamba

Kobani Gercekleri

Beril Köseoglu tarafindan diken.com.tr icin kaleme alinmistir. Link
Radikal İslamcı Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) üç haftadır süren kuşatması nedeniyle, dünyanın gözü Suriye-Türkiye sınırındaki Kürt kenti Kobani’de.
Peki Kobani neden bu kadar önemli, IŞİD’in koalisyon saldırılarına rağmen kentte ‘ısrar etmesi’nin, Kürtlerin direnişinin ve Türkiye’nin yardım çağrıları karşısındaki suskunluğunun sebebi ne? 9 Soruda…

1- Kobani Kürtler için neden önemli?

kobani gokkusagi
Fotoğraflar: Reuters

Kobani, Suriyeli Kürtlerin Beşar Esad yönetiminin 2012’de askerlerini çekmesinden sonra özerklik ilan ettiği Rojava bölgesindeki üç kantondan biri. 2012’den bu yana PKK’nın Suriye kolu olarak bilinen Demokratik Birlik Partisi (PYD) tarafından yönetiliyor. PYD, 2014 başında da özerklik ilan etti.
Kürtler Rojava’yı ve burada uyguladıkları yönetim biçimini, Beşar Esad sonrası Suriye’de talep ettikleri özerkliğin temeli olarak görüyor. Kobani ise diğer kantonlar olan doğudaki Cizire ve batıdaki Afrin’in tam ortasında bulunuyor; dolayısıyla stratejik ve psikolojik önemi yüksek. Kobani’nin düşmesi, diğer iki kanton arasındaki bağın kopması anlamına geliyor.

2- Kobani’yle ilgili isim karmaşasının sebebi ne?

suruc sinir 1Arap, Türkmen ve Ermenilerin de yaşadığı Kobani’de, nüfusun büyük çoğunluğu Kürtlerden oluşuyor. Kürtlerin yüzyıllardır Kobani olarak andığı bölge, iç savaştan önce Kürtlere vatandaşlık hakkı tanımayan Suriye yönetimi tarafından Ayn al-Arab (Arap Pınarı) olarak adlandırılmıştı. İronik biçimde, Türkiye’de de özellikle iktidara yakın medya kenti bu isimle anmayı tercih ediyor.
IŞİD ise kenti ele geçirmesi halinde ismini ‘Ayn el İslam’ (İslam Pınarı) olarak değiştireceğini duyurdu.

3- Çatışmalar niçin şiddetlendi, IŞİD niye ısrarcı?

Fotoğraf: Daily Mail / Twitter
Fotoğraf: Daily Mail / Twitter
Çatışmalar, IŞİD’in ABD liderliğindeki uluslararası koalisyon tarafından önce Irak’ta, ardından da Suriye’de bir yılı aşkın süredir kontrol ettiği Rakka’da vurulmasından sonra şiddetlendi. Uzmanlar, bu saldırıların ardından örgütün militanlarını Rakka’dan batıdaki Kobani’ye kaydırdığını belirtiyor.
IŞİD’in Kürtlere saldırmasının en önemli nedeniyse, Rojova’daki özerk yönetimi ‘içten çökertmek‘. Zira Kobani, Rojava’yı oluşturan kantonların en ortada yer alanı. IŞİD’in kenti kontrol etmesi, diğer iki kanton arasındaki bağı kopartacak ve örgütün Suriye’nin doğusunda kontrol ettiği Rakka vilayetiyle bağlantı kurmasını kolaylaştıracak.
Bir yorum da, IŞİD’in uluslararası koalisyona hala ‘ilerleyebildiğini‘ kanıtlamak için Kobani’yi özellikle kontrol etmek istediği yönünde.

4- Son durum ne?

isid harita yeniKenti üç haftadır kuşatma altında tutan IŞİD, 6 Ekim Pazartesi günü Kobani’nin doğu sınırına iki bayrağını dikti. O günü 7 Ekim’e bağlayan gece, çatışmalar kentin doğu ve güneybatı sınırındaki dış mahallerinde sokak çatışmasına döküldü.
Kobani’nin şu an IŞİD’den tek ‘kaçış’ yolu, sığınmacıların Türkiye’ye gelmek için kullandığı kuzey koridoru.
7 Ekim’i 8 Ekim’e bağlayan geceyse, ABD liderliğindeki uluslararası koalisyonun hava saldırılarını yoğunlaştırması sebebiyle IŞİD’in ilerleyişinin durdurulduğu belirtiliyor.

5- Uluslararası koalisyonun katkısı ne boyutta?

kobani catisma7
ABD liderliğindeki koalisyon, IŞİD’i Kobani’de ‘çok geç‘ vurmaya başladığı gerekçesiyle eleştiriliyor. Koalisyon son olarak bölgeye gündüz de saldırı düzenlemeye başladı.
IŞİD’in onlarca militanının öldürüldüğü, zırhlı araçlarının imha edildiği belirtilse de, kenti savunan Kürtler saldırıların yetersiz olduğu görüşünde. Kenti savunan Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve silahlı kanadı Halk Savunma Birlikleri (YPG) bu nedenle Batılı ülkelerden silah talep ediyor.
Batı basını da, IŞİD’e savaş ilan eden Obama yönetiminin Kobani’de niçin etkili saldırı düzenlemediğini sorguluyor.
Son olarak, 7 Ekim’i 8 Ekim’e bağlayan gece koalisyonun bombardımanın başından bu yana en yoğun saldırılarını gerçekleştirdiği belirtildi.
Wall Street Journal’a konuşan bir IŞİD komutanı, ABD’nin saldırılarının kendilerine zarar vermediğini, Esad yönetimin hava saldırılarının daha etkili olduğunu savunmuştu.

6- Çatışmaların başından bu yana kayıpların ‘bilançosu’ ne?

YPG'nin kadın kolu Arin Mirkan, 5 Ekim gecesi Kobani'de IŞİD mevzilerine intihar saldırısı düzenlemişti.
YPG’nin kadın kolu YPJ’nin üyesi Arin Mirkan, 5 Ekim gecesi Kobani’de IŞİD mevzilerine intihar saldırısı düzenlemişti.
Çatışmaların Kobani kent sınırına dayandığı 7 Ekim 2014 itibarıyla, üç haftalık kuşatmada en az 412 kişinin hayatını kaybettiği belirtiliyor. Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, bu sayıyı sahadaki kaynaklarına dayandırdı; buna kenti savunan Kürt savaşçılar ve IŞİD militanlarının da dahil olduğunu açıkladı. Ancak kuruluşa göre gerçek sayı muhtemelen iki kat daha fazla.

7- AKP hükümetinin pozisyonu ne?

davutoglu erdoganKobani’deki IŞİD kuşatmasını Şam yönetimiyle ilişkilendiren hükümet, yardım için Beşar Esad’ın devrilmesini açıkça şart koştu. Başbakan Ahmet Davutoğlu, CNN’in deneyimli programcısı Christiane Amanpour’un ”Kobani’ye yardım için ne gerekiyorsa yaparız dediniz. Bu ne anlama geliyor?” şeklindeki ısrarlısorularına yanıtında, yine Esad’a işaret etti:
“Kobani’dekiler bizim kardeşimizdir. Biz Kürt, Türk Arap diye bakmıyoruz. Ancak eğer Kobani’ye müdahale edilecekse, biz de diyoruz ki, Suriye’nin tamamına müdahale edilsin.”
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, Gaziantep’te Suriyeli sığınmacılara seslenirken Kobani’nin IŞİD’in eline geçmesinin an meselesi olduğunu söylese de, çözüm olarak uzun vadeli öneriler getirmeyi tercih etti:
”Şu anda Kobani düştü, düşüyor. Üç şey istedik. Bir, uçuşa yasak bölge ilan edilmesi lazım. İki, o bölgeye paralel güvenli bölge ilan edilmesi lazım. Ve eğit donat anlayışıyla Suriye’de ve Irak’ta orada ılımlı muhalif kesimin hem eğitilmesi hem donatılması lazım.
Hükümet, Kobani’den Türkiye’ye sığınan yaklaşık 200 bin kişinin kabul edildiğini vurguluyor.

8- Türkiye’de muhalefet, Kobani konusunda nerede duruyor?

HDP'li vekiller, sınırdaki eylemlere destek veriyor.
HDP’li vekiller, sınırdaki eylemlere destek veriyor.
HDP, Kobani kuşatmasının başından bu yana Türkiye’nin yardım etmemesi ve kentin IŞİD’in eline düşmesi halinde Türkiye içindeki çözüm sürecinin tehlikeye gireceğini vurguluyor. HDP Merkez Yürütme Kurulu’nun (MYK) 7 Ekim’deki son toplantısının ardından yapılan açıklamada, ”Kobani’ye destek vermemek, destek vermek isteyenleri de engellemekle çözüm sürecini tehlikeye itiyorsunuz. Kobani’de direnenlerin öz savunma başta olmak üzere her türlü ihtiyacının karşılanması için bir koridor açılmasına imkan verin. Kobani’nin kapılarını açık tutun” çağrısı dile getirildi.
CHP, IŞİD kuşatmasının ilk günlerinde Kobani’ye heyet gönderdi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, bu ziyaretin ardından bölge için 12 maddelik bir acil eylem planı önerdi. Ağbaba, bölgeye yönelik ‘ambargo‘nun acilen kaldırılıp yiyecek ve giyecek satışına ve yardımına izin verilmesi çağrısında bulundu; AKP hükümetinin tampon bölge tezini de ”Tampon Bölge planının Suriye rejimine ve Kürtlere karşı düşünüldüğü heyetimiz yönünden tartışmasızdır. Kobani halkı geleceğini kendisinin belirlemelidir” sözleriyle eleştirdi.
Heyet, Kobani izlenimlerini derlediği raporunda da kentten gelen sığınmacılara ilişkin resmi rakamları sorguladı: “Heyetimiz yüz binler değil, bu bölgelerde on binleri dahi görmemiştir. Bu durumda 150 bin kişinin nerede olduğu hükümet açısından bir soru işaretidir.
MHP ise Kobani’ye yardım edilmesini PKK’ya yardım etmekle eş tutuyor; bir yandan da PYD’nin yardım çağrısına zaten kulak vermeyen AKP’yi sıkıştırıyor. MHP lideri Devlet Bahçeli, Davutoğlu’nun henüz yerine getirilmeyen ”Kobani için ne gerekiyorsa yaparız” açıklamasına 6 Ekim’de şu tepkiyi gösterdi:“Anlayamadığımız taraf şudur, Bir yandan PKK’ya ‘terör örgütü’ diyenler, öbür yanda Kobani edebiyatını nasıl dillerine dolayabilmektedir? PKK’nın terör örgütü olduğunu kabullenen Erdoğan, yıllardır devam eden rezil pazarlıkları, sözde çözüm ve barış ihanetini nasıl izah edecektir? PKK ‘çözüm süreci bitmiştir’ sözleriyle savaş tehditlerini sıralarken, hala çözüm kurulu oluşturmak, sürecin milli proje olduğunu iddia etmek hangi aklın ürünüdür?’

9- Kobani’de yaşananlara tepkiler ne?

Fotoğraf: Reuters
IŞİD’in saldırılarını artırmasından bu yana, Türkiye sınırında Kobani’yle dayanışma için düzenlenen eylemler polis, asker ve jandarmanın gaz ve tazyikli sulu müdahalelerine maruz kaldı. Türkiye çapından giden yüzlerce kişinin destek verdiği insan zinciri ve sınır nöbetine yönelik bu saldırılar dünya medyasında manşetlere taşındı.
Örgütün saldırılarının YPG’yle sokak savaşına dökülmesinin ardından, eylemler Türkiye çapına ve dünyaya yayıldı. 7 Ekim’i 8 Ekim’e bağlayan geceyse, Türkiye’de en az 12 kişi öldürüldü. Diyarbakır’da 8, Siirt’te 2, Batman’da 1 kişi, Muş’ta 1 kişi hayatını kaybetti. Altı ilin bir dizi mahallesinde sokağa çıkma yasağı var.
Dünya çapındaysa, Hollanda, Belçika ve Britanya’da da geniş katılımlı eylemlerle Kobani’ye yardım çağrısı yapıldı. (Alintidir.)

24 Eylül 2014 Çarşamba

Türkiye'de Siyasetci Olmanin Ön Kosulu

Bu yazi eksisözlükteki baranba isimli kullanicidan alinmistir (Link).

1*bülent ecevit ve deniz baykal'ın rockefeller bursu ile amerika'da çalışması...

rockefeller demişken, rockefeller 1928 yılında vehbi koç'la işbirliği yaparak standart oil petrol şirketinin yerel temsilciliğine getirilmiştir. (bkz: #45831991)

2*bülent ecevit harvard üniversitesi'nde henry kissinger'ın yanında 8 ay inceleme yaptı. ilginçtir daha sonra henry kissinger abd'de dışişleri bakanlığı yaptı. o esnada ise ecevit türkiye'de başbakanlık yapıyordu. ve tarihler 1974'ü gösterdiğinde ecevit başbakan olarak kıbrıs'a müdahale planını devreye soktu. kissinger ile defalarca görüşme yaptı.

3*süleyman demirel henüz üniversite'den yeni mezun olmuşken 1950 senesinde abd'ye gidip araştırmalarda bulundu. döndü, 1953'te seyhan barajı proje müdürü oldu. bu dönemde adnan menderes'in dikkatini çekerek çok erken yaşta dsi barajlar dairesi başkanlığına getirildi. 1955'te dsi genel müdürü oldu. akabinde eisenhower bursu ile tekrar amerika'ya gitti. döndü, bir kaç sene sonra dünyaca ünlü morrison şirketinin yerel temsilcisi seçildi (bkz: morrison süleyman) ardından siyasete atıldı, 1964'te celal bayar'ın da büyük gayreti ile genel başkan seçildi. yılların süleyman demirel'i işte böyle paraşütle en tepeye iniş yaptı.

4*mehmet şimşek'in aynı zamanda ingiliz vatandaşı olması... 2007 senesinde akp'ye karşı girişilen sosyal-ekonomik-askeri baskıdan sonra yaşanan seçimleri akp %47 oy oranı ile kazandı. bu seçimlerden önce hükümet heyeti ingiltere ziyaretinde bulunmuştu. ziyaret esnasında exeter üni. mezunu mehmet şimşek her nasıl olduysa hükümetin dikkatini çekti. ardından seçimde milletvekili olarak gösterildi. milletvekili seçildi. ve hemen ekonomiden sorumlu devlet bakanı yapıldı. sanki birileri mehmet'i bakan yapın dercesine...

*exeter üniversitesi demişken, eski c.başkanı abdullah gül de o okulda okudu. ardından islam kalkınma bankasında görevlendirildi. exeter üniversitesi'nin anlam ve önemi için: buyrun

5*exeter'li diğer türkler: fehmi koru (gazeteci) durmuş yılmaz (eski merkez bankası başkanı) şükrü karatepe (refahlı belediye başkaı) ekmeleddin ihsanoğlu (çatı adayı)

6*ali babacan'ın fulbright bursu ile okumuş olması. fulbright bursunun anlam ve önemi için: buyrun

7*dipnot: amerikan burslarının anlam ve önemine binaen:

--- spoiler ---

"1975 yılı. richard podol aıd (uluslararası kalkındırma örgütü) uzmanı.. amirlerine yolladığı türkiye raporunda bakın neler diyor:

“yirmi yıldan fazla bir zamandır türkiye’de faaliyette bulunan amerikan yardım programı bir zamandan beri meyvelerini vermeye başlamıştır. önemli mevkilerde amerikan eğitimi görmüş bir türk’ün bulunmadığı bir bakanlık ya da bir iktisadi kamu kuruluşu hemen hemen kalmamıştır. bu kimseler halen bulundukları örgütte ‘ilerici güç’ niteliğini taşımaktadır. genel müdür ve müsteşarlık mevkilerinden daha büyük görevlere kısa zamanda geçmeleri beklenir. aıd bütün gayretleri bu gruba yöneltilmelidir.

geniş ölçüde türk idarecilerini indoktrine etmek gerekir. burada özellikle orta kademe yöneticiler üzerinde durmak yerindedir. amaç, bunlara yeni davranışlar kazandırmaktır. bu grubun yakın gelecekte yüksek sorumluluklar mevkilerine geçecekleri düşünülürse, bütün gayretlerin bu kimseler üzerinde toplanması mantık açısından doğrudur."
--- spoiler ---

8*turgut özal'ın demirel tarafından bürokratlığa getirilmesi... çok ilginçtir, basit ve sade bir hayatı olan özal semra hanım'la evlenmesinin ardından amerika'ya texas tech üni'ye gidip araştırmalarda bulundu (yazar notu: abd'ye gidip araştırmalarda bulunanlar nedense ilerde hep başbakan oluyor) dönüşte birden elektrik işleri etüd idaresi müdürü olan özal ardından demirel'in danışmanlığına peşinden de dpt müsteşarı yapıldı ve akabinde dünya bankası sanayi danışmanı olması için abd'ye davet edildi. demirel'in yanı sıra erbakanla da çalışan özal milletvekili adayı gösterildi. seçilemedi. tekrar dpt müsteşar vekili yapıldı. ardından batı ülkeleri türkiye'den bazı "ekonomik hamleler yapmasını istedi" demirel önce direndi sonra kabul etti, bu hamleleri yapması için de turgut özal'ı başbakanlık müsteşarı yaptı. böylece özal çok önemli 24 ocak kararlarının mimarı oldu. ardından darbe oldu. 22 ay boyunca bülent ulusu idaresindeki darbe hükümetiyle çalıştı. sonra demokratik seçimlere giren 3 partiden biri oldu. diğeri ise mdp'nin başkanı turgut sunalp'ti.

9*turgut sunalp demişken... turgut özal 1983 seçimleri için kenan evren'in izin verdiği üç liderden biridir. diğerleri turgut sunalp ve necdet calp'tır. turgut sunalp 1948'de abd'ye gönderilen 16 subaydan biridir. bu subaylar abd'ye nato kapsamında eğitim almaları için gönderildi. her biri geri gelince çok önemli vazifeler üstlendi. örneğin 16 subaydan 14'ü 1960 darbesinde etkin rol aldı. 60 darbesinde rol almayan iki isim ise danışkarabelen ve turgut sunalp'ti.

10*danış karabelen demişken... o da 1953'te sona eren kore savaşına katılan türk komutanlar arasındaydı. nasıl olduysa danış karabelen savaştan sonra cia tarafından üstün hizmet belgesi aldı. savaşı amerikan genel kurmayı yaptı ama belgeyi ne hikmetse cia verdi. ardından türkiye nato'ya girdi, karabelen orgeneralliğe yüksedi ve daha sonra "kontrgerilla, türk gladyosu ve ergenekon" olarak bilinen "özel harp dairesi" isimli yapılanmayı bizzat kurdu. 

11* 16 subaydan 14'ü 1960 darbesine katılmadı demiştik, 14'ü katıldı. evet. onlardan biri de tanıdık bir sima: alparslan türkeş. türkeş darbe bildirisini 27 mayıs cuma günü sabah 5:25 sularında okuyan kişidir. cümlelerini tamamlarken "nato ve cento'ya bağlıyız" diyordu türkeş. 

12* nato ve centoya bağlıyız cümlesi türkiye'de yaşanan darbelerin tümünde kullanılmış bir cümledir. 1980 darbesi'nin de sonunu süslemiştir. netekim 12 eylül'de yapılan darbeden sadece iki hafta sonra nato genelkurmay başkanı türkiye'ye geldi ve kenan evren'le görüştü, akabinde rogers planı devreye girdi. rogers nato genelkurmay başkanıydı ve kenan evren'i "yunanistan'ın nato'nun askeri kanadına geri dönmesine onay vermesi için" ikna etmişti. 1974'te yaşanan kıbrıs müdahalesi ile yunanistan natodan ayrılmış 1977 ise geri dönemk için başvurmuştu. fakat geri dönebilmesi için tüm üyelerin onayına ihtiyacı vardı. türkiye ise onay vermediği için yunanistan geri dönemiyordu. bu türkiye'nin en büyük kozlarından biriydi. fakat kenan evren darbeden sadece 1 buçuk ay sonra yunanistan'ın nato'ya dönmesinek koşulsuz izin vermiştir. 

13* nato'ya geri dönmek demişken. aslında yunanistan ile nato'dan ayrılan bir ülke daha vardı. o da fransa. fransa da nato'nun akseri kanadına geri dönmek istedi. onu da akp kabul etti. halbuki fransa 2001 senesinde saddam türkiye'yi tehdit ettiğinde türkiye'nin sınırına döşenmesi gündemde olan patriot'lara müsaade etmemiştir.

14* saddam demişken, saddam'ın humeyni'yi öldürmesi için kurulan 15 kişilik amerikan özel suikast grubunun bir üyesi olduğunu biliyor muydunuz?

15* akp demişken... akp'nin 17 aralık sürecinde sıkça adını duyduğumuz değerli dostu yasin el kadı var biliyosunuz. bu kişi aslında te 2001 senesinde abd tarafından usame bin ladin'in adamı olduğu için terörist ilan edilmiştir. daha sonra tüm mal varlığı dondurulmuştur. 

16* üsame bin ladin demişken... üsame bin ladin, rusların afganistan'ı işgale kalkışmasının ardından amerika'nın "rus işgalini önlemek için müslüman grupları silahlandırmak" politikası nedeniyle doğmuş bir güçtür. usame bin ladin & brzezinski

17* brzezinski eski abd başkanlarından carter'ın danışmanı. ruslara karşı müslüman grupları silahlandırma politasının mucidi ve el kaide'nin mimarı. 2007'de obama'yı destekledi. 2012 yılında ise "abd yanlış yaptı, gerekli hazırlıklar yapmadan suriye'ye saldırmak hataydı" diye beyanat verdi. dikkatinizi çekerim, yıl 2012...haber sonra dış destekli ışid kuruldu ve palazlandı. şimdi ise ışid'e müdahale için suriye'ye müdahale gündemde. mevzuyu çakozladınız dimi?

18* brzezinski ile bu düşünceyi paylaşan bir diğer çok önemli dış politika uzmanı ise morton abramovitz. kendisi daha beyoğlu ilçe başkanı iken tayyip erdoğan'la abd'de görüşmüş bir kimse. bunu bizzat çok önemli bir iş adamından dinledim. bu iş adamının ismini söylemem fakat tayyip erdoğan'la beraber top oynamış olduğunu söyleyebilirim. abramovitz o sıralar abd ankara büyükelçisiydi. görüşmeyi ruşen çakır ayarladı. bu bahsettiğim türkiye görüşmesi. az yukarıda bahsettiğim ise "abd" görüşmesi. tayyip erdoğan bu görüşmeden sonra "abd'ye giderek temaslarda" bulunmuştur. 

19* morton abramowitz ve graham fuller bu tarihten sonra sürekli refah'ı incelemeye almış. analizlerde bulunmuş ve siyasal islam=türkiye'nin geleceği tesbitine varmışlar. bakın yıl 1995, o dönem siyasal islam bırakın iktidar olmayı, parti kuramıyorlar, sürekli saldırı yiyorlar, partileri kapatılıyor, belediye başkanları içeri atılıyor, 28 şubat döneminde kıyıma uğruyorlar. ama graham fuller ve morton abramovitz siyasal islam=türkiye'nin geleceği diyor. neyse. bunu ben söylemiyorum, 1996 aydınlık da söylüyor: link

20* abd'ye gidip görüşmeler yapan erdoğan, ve exeter'li abdullah gül her nedense parti içinde farklı bir konuma geliyor: buyrun konuşma içinde dikkatinizi çekti mi bilmem, bir de fehmi koru lafı geçiyor. fehmi koru'nun da exeter'li olduğunu söylememe gerek yok sanırım. aynı zamanda koru, bilderberg toplantılarının da katılımcısı. bilderberg ne mi? o da başka zamana.


21* en son bilderberg deyip bırakmıştım. fakat bilderberg konusunu bir süre daha askıya alıp "siyasal islam" konusunu açıcam. zira onunla ilgili çok mesaj gelmiş, konuyu zihninde oturtamayanlar olmuş. en baştan kısaca alıcam. 
iran'daki en sık kullanılan isimlerden biri hatta birincisi reza yani rızadır. dünya kupasında iran milli takımının maçını izleyenler görmüştür zaten, sahada 5 tane rıza vardı. bu rıza isminin fazla olmasının nedeni rıza pehlevidir. rıza pehlevi 1925'te iran'ın başına geçen kişidir. o dönemde ruslar'ın iran üzerinde kapitalist faaliyetleri bulunuyordu. bu nedenle rıza pehlevi rus baskısını azaltmak ve iktidarını sağlamlaştırmak, hakimiyetini sağlamak yani koltuğunu korumak için ingilizlerin kucağına düşmek zorunda kaldı (1). iran bu nedenle ingilizlerle çok içli dışlı bir ülke oldu. ardından rıza han 1925'te kendisini şah ilan edip krallığa geçince otoriterleşti. zamanla kendisine muhalif olanlar arttı. ve sonunda musaddık isimli bir devlet görevlisi kendisine isyan bayrağı çekti. neticesinde başbankalığa kadar geldi. gelir gelmez de "iran petrollerini millileştirdi." ve böylece ingilizler artık iran petrolünden para kazanamamaya başladı. şimdi bir parantez açıyorum. "petrolü millileştirmek" bir liderin işleyebileceği en büyük suçtur. ve siz petrolü millileştirirseniz işte o zaman kapitalist düzen sizi baş düşman ilan eder. ve öyle de oldu, musaddık devrildi. roseevelt'in yeğeni, cia görevlisi kermit rosevelt birkaç milyon dolarlık bütçeyle iran'a giderek musaddık karşıtı örgütleme yaptı, ve musaddık kısa sürede devrildi. daha sonra abd "cia görevlisini gönderirsek ve yakalanırsa o zaman devlet suçlanır bu yüzden artık cia görevlisi göndermek yerine sivil toplum kuruluşları kuralım ve onların görevlileri gönderilsin, yarın bigün yakalanırlarsa da bizim başımız yanmaz" diyerek ondan sonra main gibi, imf gibi, otpor gibi kuruluşları ülke içinde finanse ederek hükümetleri düşürmeye başladı(2) neyse. musaddık gidince petrol yeniden ingilizleştirildi. rıza'nın oğlu rıza pehlevi ülkeyi 79'a kadar idare etti. işte tam da o sırada iran'da bir islam devrimi gerçekleşti. bursa'da sürgünde olan humeyni ırak'a oradan da fransa'ya sürgün edildi. ve arkasında büyük bir halk desteği olan humeyni geri döndü. rıza pehlevi ülkeyi terk etti. bikaç gün sonra ise iran'da batının kontrol edemediği bir devlet kuruldu: iran islam devleti. 
batılı ülkeler iran tarzı şeriat düzeniyle yönetilen ülkelerin petrolüne kaynaklarına öyle kolay el atamıyordu. bu durumun diğer ülkelerde de yaşanmaması için önce ırak'ı yani saddam'ı iranla savaştırdılar. ama daha sonra saddam iranla savaşı sonlandırıp, ülkesinde güçlenince abd'nin himayesindeki kuveyt'e saldırdı. saddam kontrol edilemez hale geldi. mısırda da geçmişte enver sedat isimli lider batıya baş kaldırmıştı.

özetle batı islam ülkelerinde kukla hükümetler tesis ediyor, ülkenin kaynaklarını sömürüyordu. fakat sonra kukla, pinokyo misali kendisini "gerçek biri" sanmaya başlayınca kontrolden çıkıyor ve batının sömürüsü baltalanıyordu. bazen de ülkenin dinamikleri bu kukla yönetimlerden şikayet ederek musaddık gibi liderleri başa getiriyordu. işte batı "kukla liderler" tesis etmek yerine, bu ülkeler için bir model oluşturma ve diktatörleri değil sistemi kendisine bağlamanın daha iyi olacağını düşündü. 

bu düşünceler, 1980'lerde rand corporation isimli kuruluşlar aracılığıyla raporlandı, bir çok cia görevlisi bu konularla alakalı olarak makaleler yazdı. ve nihayetinde siyasal islam denilen kavramla birlikte batı yanlısı, sömürge islam devleti oluşturabilmek için ortaya bir proje atıldı. bu projeyi aslında siz çok iyi biliyorsunuz, adı (bkz: büyük ortadoğu projesi).

***

devamı gelecek.

***

devam...
öncelikle bu sabah yazdığım yazının içeriğine ilişkin bazı kısımlara yeni maddelerle açıklama getiricem. 

22* rıza pehlevi'nin ingiltere'nin kucağına düştüğünü söyledim. bu söylediğim olayın bir benzerini de türkiye yaşadı. 1950 seçimlerinde dp %52 oyla meclisin nerdeyse %80'ini eline geçirdi. akabinde türkiye'de bir bolluk yaşandı. fakat bu bolluğun nedeni yapılan marshall yardımlarıydı. dış politikada ise önemli şeyler oluyordu. beş sene önce 1945'te yalta'da dünyanın üç büyük lideri bir araya geldi. . ve yalta konferansı gerçekleşti. konferans bitince garip birşey oldu. stalin durup dururken ağrı kars ve artvin bölgesinde hak iddaa etmeye başladı. türkiye'de bir tür "komünist tehlikesi" yaşanmaya başlandı. menderes döneminde bu algı arttı. "bacımızı kamusallaştıracaklar" türünden laflar çıktı. ülkede "komünizm'den kurtulmak için" abd ile ittifak yapmalıyız türünden fikirler ortaya atıldı. bazılarının çok sevdiği said nursi bile "islam'ın düşmanı komünizmdir, abd de onlarla savaştığı için islamı koruyor, türkiye abd ile birlikte olmalı" türünden laflar etmeye başladı. dp mitinglerine katıldı. neticede türkiye 1952'de natoya girdi. bunun bedeli kore'de savaşan ve ölen türk askerinin kanıydı. türkiye menderes dönemi ile amerikadan ithal traktörlerle tarım cennetine döndü, bu üretim malları kore'de savaşan ülkelere satıldı. türkiye deyim yerindeyse tahıl ambarıydı. ve ekonomi iyiydi. fakat savaş bitince, enflasyon arttı. dış borç bulmak için menderes ülke ülke dolaştı. 1952'de özel harp dairesi kuruldu. önceki yazıda bahsetmiştim, daniş karabelen önderliğinde kurulan bu teşkilat sayısız problem ve olaya neden oldu. türkiye'de yollar ve binalar yaptı. "nato yolu" denilen yollar bu dönem yapıldı. nedeni ise basitti. sovyet saldırısına karşı teçhizatların taşınabilmesi için geniş ve sağlam yollar gerekiyordu. türkiye taviz verecek ve karşılığında yarımla, sovyet tehlikesinden korunacaktı. çok ilginçtir nato belgeleri yıllar sonra ortalara saçıldığında bir belgede olası komünist savaşında natonun planlarının neler olacağı yer alıyordu. bu plana göre nato savunma hattını sofya-belgrad arasına kuracaktı. bu şu demekti, olası bir işgalde nato orduları ne karsı, ağrıyı ne de anadoluyu, istanbulu koruyacaktı. bırakın türkiye, yunanistan bile terk edilerek savunma hattı sofya-belgrad'a çekilecekti. natonun korunacak bölgeler listesinde türkiye yer almıyordu. aptal yerine konuştuk. geçelim. 1950-55 yılları arasında abd'nin de yardımlarıyla türkiye bahar havasında yaşandı. fakat sonra ekonomik sıkıntılar nedeniyle her geçen gün daha da batağa saplantı. ve amerikan yardımları alabilmek için abd ile bir takım gizli ikili anlaşmalar imzalandı. her anlaşma ile biz de iran gibi kucağa düştük. ve en sonunda menderes abd'den beklentilerini karşılayamayınca sovyetler birliği ile iş birliği için görüşmeye başladı. ve haziranda yapılması kararlaştırılan görüşmelerden bir ay önce, mayısta darbe gerçekleşti. menderes'in amerika, eski müttefiki için kılını kıpırdatmadı.

23* kermit rosevelt'in darbesi bir abd planıydı ve musaddık'ın ingilizlere koklatmadığı petrolun intikamını cia almıştı. ama bu operasyon sonrasında abd bir ders çıkardı. dış operasyonlar kesinlikle devlet tarafından yapılmamalıydı. riskliydi. bu yüzden bir takım ngo'lar. yani hükümet dışı örgütler kuruldu. bunların en başında imf gelir. sonra main, otpor ve george soros gibi yatırımcıların kurduğu vakıflar kuruldu. bu vakıfların çalışma prensibi basitti, önce ülkelerle iyi ilişkiler ve iş adamları ile başarılı ticaret anlaşmaları kurulur ardından ülke içinde vakıflar açılır. bu kurumlara sağlam paralar finanse edilir ve bu paralarla medya, devlet kurumları, istihbarat şubelerinde adamlar satın alınır. ardından bazı sosyal olaylar hedef alınarak çeşitli prostestolar başlatılır. bu protestolarda görevlendirilen provokatörler olayların büyümesini sağlar, basın devreye girerek hükümet yıpratılır, önemli yazarlar ve iş adamları baskıyı artırır ve devlet kademelerindeki muhbirler bir takım belgeler yayınlayarak hükümeti iş yapamaz hale sokar. sonucunda hükümet kanlı olaylar ve medya baskısı ile düşmek zorunda bırakılırdı. kermit 1953'te iranda, otpor yugoslavyada, açık toplum vakfı ise çekoslovakyada bunu güzelce başardı. bu tip kurumlar kendi internet sitelerinde ülkede harcanan parayı bir gurur abidesi gibi yazarlar ve biz insalığa bu yıl şukadar para harcadık diye övünürlerdi. 2011 senesine kadar finanse edilen paralar her yıl yayınlanırdı. daha sonra arap baharı ile bu uygulamayı bir çok vakıf kaldırdı. hiç unutmuyorum, 2000 yıllarında tunus'a yıllık 10,000 $ yardım yapan bir sivil toplum örgütü, 2005'ten itibaren miktarı 400,000 dolara kadar çıkarmıştı. sadece tunus değil, birçok ülkede olayların çıkması için binlerce dolar o ülkelere akıtılmıştı. türkiye'de 2011 yılında bir sivil toplum örgütü tam 2milyon dolara yakın para akışı sağladı. basında soros ile ciddi şekilde ilişkisi olduğu iddia edilen bir sivil toplum örgütünün ise mütevelli heyetinde bir partinin genel başkanı bulunur. ilginçtir, bu kişinin adını iyi tanıyoruz: kemal kılıçdaroğlu. şaşırmayın.

24* az önceki maddede, danış karabelen önderliğinde kurulan özel harp dairesi'nden bahsettim. 1974'te ecevit ve erbakan hükümeti (chp ve mhp'nin ittifakına şaşıranlar yeniden okusun, tee 74'te erbakan chp ile ittifak yaptı. erbakan kimin hocası, biliyoruz dimi?) kıbrıs'a çıkarma yaptı. türkiye ve abd'nin arası açıldı. türkiye adanın tamamı için yola çıksa da yarıda bıraktı ve çekildi. fakat abd kızmıştı. ülkede bir takım krizler yaşanmaya başladı. çok açık bir şekilde demirel'in adalet partisi'nin mensupları ve bağlı bulundukları esnaf, tüccar, bakkal, perakendeci depoda malları bulunmasına rağmen "mal yok" diyerek stokçulğa başladı. bu şekilde hem daha çok kazandılar, hem de siyasi olarak chp'yi güzelce yıprattılar. fakat chp amerika'ya dik gitmeye devam etti. dünya haşhaş üretiminde söz sahibi olan abd türkiye'de haşhaş üretilmesini istemiyordu. türkiye'de haşhaş ekimi yasaktı. ama ecevit 1974'te haşhaş ekimini serbest bıraktı. edirnede bulunan ve sovyet topraklarını gözetleyen amerikan üstlerini kapattı. imf ile ilişkileri kesti. bir suikast yaşadı ve kurtuldu. 1 mayıs 1977'de yaşanan olaylardan sonra özel harp dairesi'nin varlığından haberdar oldu. o sıralar başbakan değildi ve bunu cumhurbaşkanı korutürk ve demirel'e anlattı. daha sonra bu bilgiyi açıkça meydanlarda dile getirdi. "devlet içinde, fakat devletin bilgisi ve denetimi dışındaki bir örgüt var" dedi. bunun üzerine 1977 seçimlerinden önce izmir'de kurşunlandı. suikastçi çok yakından vurdu. ama sadece yaraladı. amacı öldürmemekti. bu bir uyarıydı. ecevit seçimlerde %42 oy aldı. başbakan oldu. konuyu bu kez genelkurmay başkanına açtı. o kişi kenan evren'di. sonuç alamadı. olayı yargıya intikal ettirdi. savcı doğan öz olayı araştırmaya başlamıştı. önce bir rapor hazırladı. 

--- spoiler ---

şiddet olayları, anarşik eylemler olarak nitelendirilebilecek kadar basit değildir. amaç, demokrasi umudunu yok etmek; onun yerine faşist düzeni gündeme getirmek ve bütün unsurlarıyla yürürlüğe koymaktır. böylece abd ve çokuluslu ortaklıklar, ortadoğu sorununu büyük ölçüde çözmek amacını gütmektedirler. bize göre bu sonuca ulaşmada cıa, kontrgerilla gibi gizli örgütlerin yönlendirmesi vardır. bu örgütler, devlet aygıtını geniş ölçüde kendi amaçlarına uygun şekle dönüştürerek demokrasi düşmanı akımları iktidar yapmayı öngörmüşlerdir.
--- spoiler ---

dedi. sonra, ne acıdır, 1978'de kurşunlanarak öldürüldü. katili ülkücüydü. millete zarar veren örgüt milleti seven savcıyı milliyetçiye vurdurmuştu. tirajikti. oyun büyüktü. önce ecevit, ardından savcı öz... ecevit kontrgerilla meselesini kazıdıkça olaylar arttı. maraş katliamı patlak verdi. hergün yüzlerce genç olaylara karıştı, yaralandı, öldü. peşinden yeniden stokçuluk baş gösterdi. türkiye'nin arası abd ile kötüydü, imf ile anlaşma yapılmıyordu, ecevit bunun üzerine 1975'te bilderberg toplantısına katılmış fakat borç verecek banka bulamamıştı. daha sonra ecevit'e toplantı çıkışında "ne konuşulduğu" sorulmuştu ve ecevit "bu toplantılarda neler konuşulduğunu anlatmam demek başbakanlıktan istifa etmek" diye cevaplamıştı. neticede enflasyon %100'ü aştı. kredi yoktu, abd ambargo uyguluyordu. acıdır, o günlerde abd'nin ambargosunu delerek türkiye'ye sadece bir tek lider yardımda bulundu. o kişi kaddafiydi ve türkiye bu iyiliğin karşılığını 2011'de nato ile kaddafiyi tahtından indirererek ödemişti. 
ecevit abd'ye kafa tutmanın, imf ile ilişkileri kesmenin, kıbrıstaki vatandaşları korumanın, kontrgerilla'nın üzerine gitmenin cezasını böyle ödüyordu. tüsiad o dönem her gün tam sayfa ilanlar vererek ecevit'i eleştiriyordu. iş adamları kontrgerilla'ya ve amerika'ya kafa tutan adamdan değil, onun düşmanlarından yanaydı. ecevit abd'ye gitti. temaslarda bulunmak istedi. ülkeye döndü ve en sonunda bitirici vuruşu dünya bankası yaptı. dünya bankası tarafından hazırlanan raporda türkiye'nin ekonomisinin bitik halde olduğu, ağır sanayi hamlesini erteleyip tarımla ilgilenmesi gerektiğini, bu hayallerden vazgeçmesini ve sürekli develüasyon yaparak kendi parasının değerini sıfıra indirmesini söylüyordu. dünya bankası raporu adeta türkiyeye "siz büyük ülke olma sevdasını bırakın, buğday yetiştirin" diyordu. dünya bankasının bu raporunu yazan isimse kimdi biliyor musunuz? biliyorsunuz. bu isim kemal dervişti! ve ecevit hükümeti düştü. başbakan demirel oldu. demirel 24 ocak 1980 tarihinde dünya bankasının istediği tüm kararları aldı. kararları hazırlayan yani dünya bankasının dediğini harfiyen yapan kişiyi de tanıyorsunuz aslında, o isim de 1971-73 yılları arasında dünya bankasında danışmanlık yapan turgut özal'dı. 

25* haşhaş demişken, türkiye'de haşhaş ekimini yasaklatan kişi nihat erim'dir. nihat erim, 1970'te yaşan muhtıra üzerine demirel'in başbakanlıktan istifa etmesinin ardından askerin başbakan olarak atadığı kişidir. eski chp'lidir. hatıratında bu olaylar yaşanmadan önce amerikan diplomatlarla gittiği bir yemekte içkiyi fazla kaçıran bir amerikan diplomatın şakayla karışık "ilerde başbakan olacaksın" dediğini yazmıştır. nihat erim daha sonra temmuz 1980'de darbeden birkaç ay önce suikast sonucu öldürüldü. 

26* belki dikkatinizi çekmiştir, yazının başında dp %52 oyla meclisin %80'ini aldı dedim. bu doğru bir bilgi. çünkü o zamanki seçim sistemine göre bir ilde yüksek oy alan parti vekillerin tamamını alıyordu. kırşehir hariç. menderes kırşehiri bir türlü alamıyordu. en sonunda pes etti ve kırşehirin il statüsünü kal.dırdı. kırşehir menderese oy vermediği için ilçe olmuştu söz gelimi istanbuldaki seçimlerde demokrat parti 1 oy fazla aldıysa vekillerin tamamı demokrat partiden çıkıyordu. bu sistemi getiren kişi ismet inönüdür. ismet inönü ülkede demokratik seçimlerin yapılmasını ve çok partili hayatın tesis edilmesini istiyordu. çünkü bunu yapmazsa marshall yardımlarından faydalanamayacağı, yardımların sadece demokratik ülkelere yapılacağı söylenmişti. ismet paşa bu ülkenin kurucularından, totaliter ve eski bir devlet adamıydı. batı, yani sistem onu kolayca makasa alamazdı. bu yüzden batı inönü yerine daha yeni ve tavizkar bir kişi istiyordu. bu yüzden ülkede seçimlerin yapılması ve çok partili hayatın gelmesi gerekiyordu. 1946 seçimlerinde chp yüksek oranda oy almasına rağmen seçim sistemi çok adaletsizdir. bu nedenle batı bu sistemi kabul etmedi. marshal yardımı küçük çapta yaşandı. inönü seçimlerin ardından sistemi biraz daha gevşetti ve yukarıda bahsettiğim hale getirdi. nasılsa ben kazanırım diye düşündüğü için bu adaletsiz sisteme güveniyordu. beklediği gibi olmadı. seçimi demokrat parti kazandı. ve chp %47 oy almasına ufak bir milletvekili grubu ile kaldı. 

27* demokrat parti'nin kurucuları celal bayar ve menderes eski bir chp'lidir. yıllarca chp'de çalıştılar ve inönü'nün "toprak reformu" fikrinin ardından parti içi muhalefete başladılar. inönü büyük toprak ağalarından toprakların alınmasını ve köylülere verilmesini, köylülerin bu toprağı işleyerek hem tarım alanında gelişme sağlanmasını hem de feodal ağalık düzeninin son bulmasını hedefliyordu. bu yüzden toprağı alan köylüler toprağın sahibi olacak fakat toprağını 15-20 yıl gibi bir süre satamayacaktı. böylece köylüler ağaların marabaları olmaktan kurtulacak, feodal düzen sona erecekti. ama büyük toprak ağalarından olan menderes ve celal bayar bu reformu pek sevmemişti. ayrıca bu kişilerin yanında bulunan büyük toprak ağaları bulunuyordu. bu reform girişimi yüzünden menderes ve arkadaşları parti içi muhalefete başladılar. inönü ise çok partili hayata geçerek yardım almayı düşündüğünden menderes ve arkadaşlarına parti kurmalarını önerdi. böylece demokrat parti kuruldu. toprak reformu ise unutuldu gitti. türkiye'de 1980'lere dek ağalık sistemi sürdü. güneydoğuda ise hala sürmekte. ağalık sisteminden kaçan köylü sınıfı büyük şehirlere gelerek gecekondu bölgelerini oluşturdu. günahı menderes ve arkadaşlarının boynunadır.

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Türkiye'nin 12. Cumhurbaskani

Hasan Cemal'in 11 Agustos tarihli yazisindan alintidir. "Yazinin orjinali"

1. Telefonla haber attırmış...
2. Telefonla gazeteci kovdurmuş...
3. Telefonla gazete patronu azarlamış...
4. Telefonla TV programı sansürlemiş...
5. Telefonla köşe yazarını işinden etmiş...
6. Meydanlarda gazeteci yuhalatmış...
7. Meydanlarda gazeteci tehdit etmiş...
8. Kendisine ancak hoşlandığı soruları soran ‘yandaş gazetecileri’ huzura kabul etmiş...
9. Twitter’ı kapattırmış...
10. YouTube’u kapattırmış...
11. Sosyal medyayı ‘baş belası’ ilan etmiş...
12. İnternet’in dilini kesmek için çalışmış...
13. Kendisi gibi düşünmeyenleri ‘vatan haini’ ilan etmiş...
Kısacası:
Basın ve ifade özgürlüğünü hiçe saymış...
14. Dağıttığı devlet ihalelerinden sağlanan paylarla kendi ‘havuz medyası’nı yaratmış...
15. Medyada genel yayın yönetmenlerine, köşe yazarlarına, ana haber politikalarına kadar temel konularda ‘son söz’ hakkını kullanmış...
Bir başka deyişle:
Bağımsız medyadan nefret etmiş...
16. Bir büyük işadamı hakkındaki beraat kararını bozdurması için kendi Adalet Bakanı’nı Yargıtay nezdinde devreye sokabilmiş... 
17. Danıştay Başkanlığı seçimine müdahale ederek, kendi istediği adayın başkan olmasını sağlamış...
18. Üniversite rektör seçimlerine doğrudan karışmış...
19. Bir büyük devlet ihalesini hoşlanmadığı bir gruptan alıp bir başka gruba verdirmiş...
20. “Kırın kapısını alın o gazeteciyi içeri... Savcı mırın kırın mı ediyorsa, onu da atın içeri...” diye İstanbul Valisi’ne emir buyurabilen Başbakanlık Müsteşarı’nı İçişleri Bakanı yapmış...
21. “O gazetecinin sitesini kapatın! Mahkeme kararı mı yok?.. Yaa kardeşim, biz yasa yapan yeriz, gerekirse hangi yasa yapılıyorsa onu yapar, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız. Koca yüzde 50 oy almış bir partinin iradesini söylüyorum ben. Boş ver, affedersin siktir et gerisini...” diyebilen, hukuk devletini bu kadar hiçe sayabilen Başbakanlık Müsteşarı’nı İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturtabilmiş...
22. “O polisleri derhal açığa alın, uzaklaştırın. Sabaha bırakmak mı?.. Onlar ifade mifade aldılar, o zaman bir anlamı kalmaz. Hemen toplayın, bir saat içinde yapın geçin. Ondan sonrasını siz buraya bırakın, yasa ne lazımsa çıkar kardeşim” diyerek İstanbul Valisi’ne talimat yağdıran, yani hukuku boşlayan müsteşarını İçişleri Bakanı yapabilmiş...
23. Kamunun hesap kitap işlerine dair Sayıştay raporlarını Meclis denetiminden kaçırmış...
Özetle:
Hukuku, hukuk devletini paspas etmiş...
24. Ailesine kadar uzanan yolsuzluk, hırsızlık iddialarına ilişkin dosyaları kapatmak için yargıçları, hâkimleri, polisleri bir anda görevlerinden uçurmuş...
25. Savcı talimatı dinlemeyen polislerle ‘hukuk devleti’nin değil, ‘polis devleti’nin yolunda adımlar atmış...
26. Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet dosyalarının üstünü örtmek için, soruşturmaları karartmak için Adli Kolluk Yönetmeliği’ni anayasaya aykırı olarak değiştirtmiş...
27. Hukukun üstünlüğü açısından 2010 yılı anayasa referandumundan kilit kurum olarak çıkan HSYK’yı, “Yanılmışız!” diyerek, bu kurumu teslim almak için yasal düzenlemeler yapmış, adımlar atmış...
28. Ayakkabı kutularından, yatak odalarından etrafa saçılan milyon dolarlarla oğluna, bakanlarına kadar uzanan dosyalara ilişkin fezlekeleri kamuoyundan saklamak için her türlü oyunu sergilemiş...
29. Twitter, Youtube gibi kapatma kararlarını bozan ve birçok alanda hukukun üstünlüğünü savunan Anayasa Mahkemesi Başkanı’nı yerden yere vurabilmiş... 
30. Yakayı suçüstü ele vermenin büyük telaşı içinde ‘kendi darbesi’ni yapmış...
31. Ve yeni MİT Kanunu'yla bir yandan Baasvari ‘muhaberat devleti’nin kapısını açarken, diğer yandan kendi ‘darbesi’ni gün geçtikçe derinleştirmiş...
Kısaca:
Yargı bağımsızlığını yerle bir etmiş...
Kuvvetler ayrılığını hiçe saymış...
32. “Affedersiniz Ermeni” demiş...
33. “Affedersiniz Rum” demiş...
34. “Ben Türküm” demiş...
35. “Sen Alevisin” demiş...
36. “Sen Zaza’sın” demiş...
37. “Ben Sünni’yim” demiş...
38. İstanbul’da, sinagogların önünde Hitler tişörtlü adamların belirmesine ve İshak Alaton gibi demokrasiden yana aydın bir işadamının ‘yandaş medya’ köşelerinde tehdit edilmesine kadar varan bir Yahudi düşmanlığı, bir anti-semitizm dalgasının simsiyah kabarmasına dili ve söylemiyle verimli zemin hazırlamış...
39. Daha 15 yaşındayken, protesto eylemlerinin kıyısında hayata veda eden Berkin Elvan’ın acılı anası Gülsüm Elvan’ı meydanlarda yuhalatabilecek kadar duyarsızlaşmış...
40. Kadınların etek boyuna karışmış...
41. Ailelerin çocuk sayısına karışmış...
42. Kızlarla erkeklerin nasıl oturup kalkacaklarına karışmış...
43. İnsanların neyi içip neyi içmeyeceklerine karışmış...
44. İnsanların ‘hayat tarzları’na karışmış...
Bir başka deyişle:
Toplumu kutuplaştırmış...
Cepheleştirmiş...
Nefret suçu işlemiş...
Ayrımcılığı beslemiş...
Irkçılığı körüklemiş...
45. Demokrasiyi demokrasi yapan değerlere sırtını dönmüş...
46. Sandıktan çıkan çoğunluğu demokrasi sanmış...
47. Sandıktan çıkan çoğunlukla, demokrasilerde yargının teslim alınamayacağını, kuvvetler ayrılığının hiçe sayılamayacağını, ifade özgürlüğünün tepelenemeyeceğini, özgür medyanın yok edilemeyeceğini, sivil toplumun fethedilemeyeceğini, yani demokratik değerlere dokunulamayacağını bir türlü öğrenememiş...
48. Yüzünü Batı’dan Doğu’ya çevirmiş...
49. ‘Askeri vesayet’ten ‘sivil despotluk’a geçişi ‘yeni Türkiye’ diye, ‘halk ihtilali’ diye yutturabileceğini sanmış...
50. ‘Tek adamlık’ yolundaki, ‘Ben yaptım oldu düzeni’ ya da ‘Erdoğan devleti’ yolundaki yürüyüşünü Çankaya Köşkü’nde de işleyeceği yeni ‘anayasal suçlar’la devam ettireceğini çoktan belli etmiş...
Uzun lafın kısası:
Bütün bunları yapmış bir Recep Tayyip Erdoğan’ın, 10 Ağustos 2014’te, üstelik ilk kez halk tarafından yüzde 51.7’lik oy oranıyla 12. Cumhurbaşkanı seçilmiş olması kendisi için bir zafer, Türkiye için bir hezimettir...
Bedelleri ağır olacak bu seçim sonrasında Türkiye, eğer bugüne kadar olanlar bir gösterge ise, ağır hukuksuzlukların yaşanabileceği bir döneme girdi....
Siz eğer bu karanlık dönemde bir umut arıyorsanız, onu  kendinizden başka bir yerde bulamayacağınızı bilin...
Bu baskı rejimini durduracak duvar ancak kendiniz olabilirsiniz. 
Yılgınlık felaketiniz olur.

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Patagonya'da Bir Siyasetçi

Bu yazimda size Patagonya'da bir siyasetçiden bahsetmek istiyorum. Bu siyasetçinin söylediklerinden bazı derlemeler yapacağım.

Patagonya, Şili ve Arjantin'in güneyindeki bölgedir. Arjantin'deki Rio Colorado ile Şili'deki Bio Bio nehirlerinin güneyi ile Magellan Boğazı'nın kuzeyi arasında kalır. Bu menem, lanet ve Bahçeli Reyiz'in tabiriyle haritada bile gösteremeyeceğiniz ülkenin "halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği" gerekçesiyle hapis yatan siyasetçisi bakın neler söylemiş.

1) Konuşmasını yaparken bir kişi, elindeki ‘satılık böbrek’ yazılı dövizini gösterince, "Bak! Satılık böbrek var diye ilan vermiş. Burası sakatatçı dükkanı değil!” Mayıs 2005
2) İlçe Kongresi’nde bir vatandaşın, “Çocuğum işsiz” tepkisine “Senin çocuğun da işsiz kalsın. Otur, otur. Bana kişisel sorunla­rını getirme, genel sorunları getir. Genel nerede ona bak” Mart 2006
3) "Şu anda çiftçiye ne verildiğinin farkında mısın? Ne zaman? Şimdi. Benim mahsulüm öldükten sonra mı? 2 senedir anamız ağlıyor. Hadi ananı al git buradan.” Mayıs 2006
4) Bir toplu açılış töreni sirasinda, 'Şehit cenazesi görmek istemiyo­ruz’ diye tepki gösteren kişilere “Askerlik yan gelip yatma yeri de­ğildir.” Eylül 2006
5) “Ama, bunların şu anda yandaş medyaları var. Yandaş med­yaların oralarda yandaş köşe yazarları da var. Bunların sevgili kö­pekleri vardır onlarla yatarlar onlarla kalkarlar.” Şubat 2009
6)“Medyada da akbabalar var. Sizi tasmalarınızdan kurtardık. Şimdi ise boyunlarında uluslararası tasmaları taktılar.” Mayıs 2012
7) “Şehitlik ve gazilik adeta sektör oldu.” Ağustos 2012
8) “Patagonya Sinan Erdem Spor Salonu’nda yaşanan görüntüler Patagonya’nin imajını yaralıyor. Bel­li bir grup, holigan olarak, bunlar terörist hollganlar, çirkinlikle sa­lonu tahrik ettiler.” Ekim 2012
9) Patagonya Organize Sanayi Bölgesl’ndeki Beşler Grup’a ait nişasta ve yem fabrikasının açılı­şına katilan siyasetçi bir öğretmenin “Şubat’ta atama yoksa oy da yok” sö­züne karşılık “Al onu kendine sakla. Tamam ken­dine sakla. Sen vermen gereken yere ver. Sen kendine sakla” diye konuştu. Ocak 2013
10) Abdullah Öcalan’ı Patagonya’daki bir adaya kendisinin koymadığını, ancak bu kararın isabetli olduğunu söyledi. “Be­bek katiliyle bir araya geliniyor” diyen bir gaziye verdiği yanıtta, “Çözüm umudu varsa onu ararız. Gaziliği istismar etme” dedi. Mart 2013
11) Patagonya'daki Termik Santral’in açılış törenindeki konuşması sırasında kendisine tep­ki gösteren bazı izleyicilere: ”Nankörlük yapma, sus nankörlük yapma. Ekmek bulamazsınız yemeğe, ekmek gelin­ce de tepersiniz.” Mart 2013
12) "Sosyal medyada Patagonya'daki ağaçları yikip oraya AVM yapacagimiz soyleniyor. Oradaki ağaçlarda bunları sallandıracaksın." Haziran 2013
13) "PKK lideri Abdullah Ocalan icin sayin Ocalan simdi aldigi kellelerin hesabini veriyor."  Ocak 2000
14) Patagonya'nin kuzeyindeki olayları protesto etmek için tank üzerine çıkan ve polis müdahalesi sonucu kalçası kırılan Halkevleri Merkez Yürütme Kurulu üyesi Dilşat Aktaş'a "O kadın, kız mıdır kadın mıdır?" Haziran 2011
15) 35 kisinin olduruldugu Pategonya katliaminin davasinin zaman asimina ugramasi uzerine "Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun."  Mart 2012
16) "Icki icen herkes alkoliktir. Eğer bizim partiye oy veriyorsa onlar alkolikler arasına girmemiş oluyor." Haziran 2013
17) "Ne Yahudilik, Ermenilik afedersiniz Rumlugumuz kaldi." Haziran 2011
18) "Evlatlarima helal lokma yedirmedim." Mart 2014
19) "Rahmetimiz gazabimizi asacak." Mart 2014
20) "Patlamada 5 işçi yaşamını yitirdi" şeklinde konuşurken ölen işçi sayısının 5 değil 8 olduğunun belirtilmesi uzerine "neyse sekiz işçi" dedi. Ocak 2013

Gömlegini degistirmeden yillar önce ise su sozleri sarfetti.

21) "Elhamdulillah şeriatçıyız." (21.11.1994)
22) "Yılbaşına karşıyım." (19.12.1994)
23) "Ben tekkeye degil dergaha gittim." (22.1.1997)
24) "Ata'ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok." (12.5.1994)
25) "10 kasım'da yaygara kopartıldı." (14.11.1994)
26) "Içki yasaklansın." (1.5.1996)
27) "Bütün okullar imam hatip yapılacak." (17.9.1994)
28) "Ben Patagonya'nin imamıyım." (8.1.1995)
29) "Mayo reklamı şehvet sömürüsüdür." (6.3.1996)
30) "Milli piyango zulümdür." (29.9.1994)
31) "Cumhurbaskanı'nın imam hatipli olacağı günler yakındır." (5.2.1996)
32) "Yeşil (kaldırım rengi) medeniyettir." (25.6.1994)
33) "Imamlar da nikah kıysın." (9.5.1995)


Devam edelim.

34) Gösterilerde ölen emekli ögretmen Metin Lokumcu icin: " Tabi bu arada bir tanesi de kalp krizi geçirerek, kimliğini bilmiyorum, üzerinde durma gereğini duymuyorum kalp krizi sonucu ölmüş." Haziran 2011 
35) "Ben ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim, bu konuda herkesle her yerde görüşürüm." Ekim 2005
36) "Simdi gemi var gemicik var." Oglunun yeni gemi aldigina dair sorulan soru uzerine. Temmuz 2007
37) "Onemli olan boy degil soy." Agustos 2010
38) "Ucube." Mehmet Aksoy'un Kars'ta yaptigi anit icin. Ocak 2011
39) "Dindar bir nesil yetistirmek istiyoruz." Subat 2012
40) "Dindar degil de tinerci mi olsunlar?" Subat 2012
41) "Alkol icmeyin üzüm yeyin." Temmuz 2010
42) "Cok okuyan arkadaslar simdi sefilleri oynuyor." Subat 2005
43) "Her kürtaj bir Uludere'dir." Mayis 2012
44) "Iki tane ayyaşın yaptığı yasa muteber oluyor da dinin emrettiği bir yasa sizin için neden reddedilmesi gerekiyor?"  Mayis 2013
45) "Twitter denilen bir bela var. Yalanın daniskası burada. Sosyal medya denilen şey aslında şu anda toplumların baş belasıdır." Haziran 2013
46) Kendisini protesto eden vatandasa 'beni yuhlarsan tabi ki tokati yersin.' Mayis 2014
47) "Kendisini yuhlayan vatandasi tokatladi." Mayis 2014
48) "Tokatladigi vatandasa kacma gelsene buraya Israil dölü" dedi. Mayis 2014

Aslinda yazmakla bitmez ama biz burada dur diyelim. O siyasetcinin akibeti ne mi oldu? Evet dogru bildiginiz hayati boyunca iktidar yuzu gormedi. Son secimlerde partisine kimse oy vermeyince asagi yukari su durum olustu. Hadi kalin saglicaklan.