16 Ağustos 2012 Perşembe

Iyi siyasetci olmanin on kosulu iyi insan olmak midir?

Günlerdir gündemimizi mesgul eden bir olay var. Dünya'nin hangi ülkesine gidersek gidelim bir milletvekilinin teror örgütü tarafindan kacirilmasi haber niteligi tasir; hele ki 1978'de kurulup 1984'te silahli faaliyete gecen bir örgüt bunu tarihinde ilk defa yapiyorsa olayin vehameti kat kat artiyor. CHP Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün, pazar günü (12 Agustos) kacirilmasindan bu yana ülkenin bir numarali gündem maddesi. Bunda kendisinin de bir kürt olmasinin ve 21. yuzyilda ülkenin her metrekaresine hakim oldugunu iddia edenlerin iktidar oldugu bir ülkede güpegündüz yolu kesilerek kacirilmasinin payi yadsinamaz elbette. Aslinda Hüseyin Aygün medyada son 1,5 yıldır oldukça yer bulmaya başlamış Tuncelili bir hukukçu, yazar ve siyasetçi. Tunceli merkeze bağlı Erdoğdu köyünde doğmuş, yıllar sonra hukuk fakültesini bitirmiş. Aygün’ün en dikkat çekici özelliği ise Türkiye’deki ilk Zazaca gazeteyi çıkarmış kişi olması. Zaza-Alevi kimliğine sahip Aygün’ün Tunceli’de çok iyi tanındığı ve sevildiği ifade ediliyor. Aygün’ün Dersim Olayları hakkında yazılmış üç kitabı bulunuyor. Ayrıca Zazaca yazılmış az sayıda kitaptan birine imzasını attığı söyleniyor. Aygün’ün kamuoyunda tanınması; 2011 yılında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun isteğiyle Tunceli 2. sıra milletvekili adayı yapılıp seçilmesinin akabinde “Dersim Olayları’ndan devlet ve CHP sorumludur, Atatürk’ün bu olaydan haberi vardır”, “Alevilik ayrı bir dindir” ve benzeri çok ses getiren ama aynı zamanda tepki çeken açıklamalar yapmasıyla oluyor. Ayrıca Aygün, Uludere Katliamı sonrası yaptığı “Bu saldırı AKP’nin 33 kurşunudur” açıklaması ve son olarak Malatya’da oruç tutmadığı için saldırıya uğrayan Alevi aileye destek için bu şehre giderek temaslarda bulunmasıyla özellikle insan hakları ihlalleri konusunda hassas kimselerin dikkatini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştı.

Hüseyin Aygün'ü yeniden mansetlere tasiyan, kacirilma olayini bile gölgede birakan ise kendisinin kacirildiktan 2 gün sonra serbest birakilmasindan sonra yaptigi aciklamalar oldu.


Kullandigi gencecik cocuklar, keske imkan bulsalar da üniversitede okusalar, bana iyi ve kibar davranildi laflarinin PKK'yi sempatik gösterdigi ve hatta halkın bir bölümünde AKP Gaziantep milletvekili, gazeteci Şamil Tayyar’ın da kabaca ifade ettiği şekilde bunun bir “düzmece kaçırılma olayı” olduğu intibasını doğurdu. Bu büyük cogunlugunu muhafazakar ve milliyetcilerin olusturdugu grubun boyle düsünmek adina elbette bir takim hakli gerekceleri var.

Bu "anlamsiz savasin" bitmesini isteyenlerin ayni zamanda türk devletinin egemenligine ortak olmak isteyen, farkli etnik kökene dayanan bir devlet kurma dusuncesi tasiyan ve bu düsünce ugruna coluk, cocuk, yasli, kadin ayrimi gozetmeden insanlari katledenlerle ayni kisiler olmasi elbetteki bu temenninin samimiyeti hakkinda kafalarda soru isareti uyandirdi. Atilan molotof kokteylle diri diri yakilan Serap Eser ve cocuklarini kurtarmak adina canli bombanin uzerine atlamak suretiyle hayatini kaybeden Hatice Belgin henüz hafizalardaki tazeligini kaybetmemisken bu baris beklentisinin samimiyeti daha uzun sure sorgulanacaktir.

Öte yandan daha bariscil cevreler bunun bir dönüm noktasi olabilecegi, artik bu kanli savasin bir son bulmasi, analarin aglamamasi icin bunun önemli bir firsat oldugu konusunda hem fikir. Aygün'ün yaptigi aciklamalar ise bu umutlari yeserten cinsten. Bu noktada önemli bir noktanin altini cizmek istiyorum. Yasadigi talihsiz olay sonrası yaptığı aciklamalar aslında magdur durumda olan Aygün’ün, -kendisi ve partisi algı olusumu sürecini iyi yönetemezse- terör destekcisi, terör isbirlikcisi gibi algılanmasına yol açabilir. Iste bu noktada iyi bir insan olmakla iyi bir siyasetci olmanin izdüsümleri ortaya cikiyor. Iyi ve durust bir siyasetci olduguna cogu cevrenin hem fikir oldugu Aygün, inandigi ugurda, kendisine iyi davranildigi icin (her ne kadar propaganda amaciyla olsa da), kendisini kaciranlarin hakikaten cocuk denecek yasta oldugu icin ve bir baris gönüllüsü oldugu icin söyledigi sözleri carpitilmaya ve aleyhte kullanilmaya cok müsait. Benim kisisel düsüncem her ne kadar düsüncelerini dürüstce ifade etmis olsa da yasadigi ulkenin gerceklerini, insan profilini, algi esigini ve kavrayis normlarini dikkate almadan yapilan bu tarz aciklamalarin uzun vadede CHP'ye oy kaybettirecegi yönünde. Alevi olmanin bile basbakan tarafindan 3'e ayrilip bazilarinin ateistlikle suclandigi, biliyorsunuz Kilicdaroglu da alevi deyip yuhalandirildigi, CIA tarafindan yapilan son degerlendirmede nufusunun % 98.8'i musluman olan ve bunun büyük bir cogunlugunu sünnilerin (muhafazakar) olusturdugu bir ülkede bu tarz aciklamalar yapmak en hafif tabiriyle siyasi toyluktur. 

Iste bu yüzdendir ki her zaman iyi ve durust bir insan olmak iyi siyasetci olmayi beraberinde getirmiyor. Bu her ne kadar yalan söylememiz gerektigi anlamina gelmese de nerede, ne zaman, ne kadar dogruyu soyleyecegimizi iyi belirlememiz belkide siyaseten en akla yatkin cözüm. Bakalim ilerleyen gunler CHP acisindan nasil bir sonuc getirecek.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder