Tarihler 11 Mayıs 2013'ü gösteriyordu. Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde gerçekleşen bombalı saldırıda resmi olarak 51 (gayri resmi olarak 177) vatandaşımız hayatını kaybederken yüzlercesi de yaralandı. Olayın gerçekleşmesinden sadece birkaç saat sonra İçişleri Bakanı Muammer Güler yaptığı açıklamasında son derece müthiş istihbarat belgeleri yayınladı: Patlatılan araçlar nereden sağlandı,
kimler sağladı, nerede düzenlendi, özel bölümleri nasıldı, oraya
patlayıcılar nasıl yerleştirildi, olay yerine nasıl getirildi araçlar? Sadece ufak bir nokta eksikti, 3-5 saat içinde gerçekleşen bu büyük istihbarat ne yazık ki bir gün önce sağlanamamış ve vatandaşlarımızın hayatını kurtaramamıştık. Tespitler olayı gerçekleştiren örgütün adından, bütün bağlantılarının ortaya konmasına kadar devam etti. Helal olsundu. Ancak bir olay bu kadar güzel aydınlatılırdı. Tabi düşünen beyinler için hala ciddi soru işaretleri vardı ama olsundu. 30 yıldır faliyet göstermeyen El Muheberat(Suriye Gizli İstihbarat Örgütü) bağlantılı Acilciler neden böyle bir olaya girmişti? Yeni bir cephe açmanın, Türkiye'yi bu vesileyle tüm NATO ülkelerini iyice karşısına almanın Suriye'ye ne gibi bir faydası vardı hiç sorgulanmadı ama olsundu. Bombalı eylemin bir numaraları sanığının, her ne hikmetse kameraları olmayan sınır kapısından yüzlerce kez geçmesinin, bölgedeki Mobeselerin faal olmamasının (!) da son kertede bir önemi yoktu. Devlet büyüklerimizden daha iyi bilecek halimiz yoktu elbette. Genç bir kızın boğazını kesip İstanbul'un göbeğinde bir villada aylarca saklanan ve teslim olmadan bulanamayan Cem Garipoğlu örneği varken; 1993 yılında katledilen Uğur Mumcu, 1999'da öldürülen Ahmet Taner Kışlalı, 2007'de yaşamına son verilen Hrant Dink cinayetleri aydınlığa kavuşturulamamışken, bir kapkaçcıyı, hırsızı aylarca yakalayamayan devlet nasıl bir hikmetse olayın zanlılarını hemencecik yakalayıvermesi de önemsizdi haliyle. Tabi bölge halkı durumdan aylar öncesinden haberdardı ama biz dilsiz şeytanı oynamış ve olanlara bütün ülke olarak gözlerimizi kapatmıştık.
Tabi bu kadar bilinçli insanımız varken, olayları bu kadar enine boyuna değerlendirip Büyük Ortadoğu Projesi'ne kadar vardığını gören aslan yürekli yurttaşlarımız varken, geriye kalan ve büyük çoğunluğu oluşturan halk olaylardan etkilenmesin, terörün reklamı yapılmasın, kanıtlar karartılmasın diye(!) hemen yayın yasağı geldi.
Videoda da görebileceğiniz zaten her bilgiye ulaşmaya bu denli aç, bu denli sorgulayan, çevresine ve yaşadığı ülkede gerçekleşen olaylara bu denli duyarlı insanlar(!) da bu yayın yasağı sayesinde yeniden normal hayatlarına hiç bir şey olmamış gibi dönüyordu. 1:55'teki AKP seçmeni olduğuna kalıbımı basacağım amca zaten durumu özetliyordu: "Valla ne deyim pek bir şey anladığım yok. Milletimiz halkımız iyidir, allah razı olsun. Bi vukuat bir şey yok". Amcam unuttu ama ben yeri gelmişken ekleyim. Allah başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan razı olsun.
Bütün bu olaylar olurken tabi haliyle sizler hükümetimizin başı, 3. havaalanının nereye yapılacağından, 3. köprünün nereden geçeceğine, İstanbul'u nereden ikiye ayırmamız gerektiğinden, hangi heykelin ucube olduğu gerekçesiyle yıkılması gerektiğine, hangi binanın traşlanması gerektiğinden, hangi teröriste kefil olunması gerektiğine, hangi diktatörün kardeş hangisinin katil olması gerektiğinden, kaç çocuk doğurmamız gerektiğine kadar ülke kararlarında bu denli etkin olan Recep Tayyip Erdoğan'ın ne yaptığını merak ettiniz. Eğer sizler İngiltere Başbakanı David Cameron'un 1 vatandaşının ölümü üzerine yaptığı gibi gezisini yarıda bırakıp hemen Reyhanlı'ya gittiğini, vatandaşlarını korumak için gerekli önlemleri ivedikle aldırdığını, halkın yaralarını sarmak için gerekli önlemleri aldığını düşünüyorsanız malesef ki yanılıyorsunuz. Haşmetlimiz olaylar yaşandıktan sonra askerlerinin sağ salim yurtlarına dönmesi için dua ettiği Amerika'nın Washington şehrinde Obama ile aynı yağmur altında beraber ıslanıyor, Suriye'de alınacak kararlar için Amerika ile her konuda mutabık olduklarını beyan ediyordu. Peki bir başbakanın öncelikli görevi vatandaşlarının can güvenliği, huzuru değil midir? Ne işi vardır öyleyse başbakanımızın günler torbaya girmiş gibi Amerika'da. Yoksa bütün bu olanlar BOP projesinin bir parçası mıdır? Hilary Clinton'un ağzından bir türlü düşürmediği, başbakanımızın bizzat eşbaşkanı olduğu ve Orta Doğu'da sınırları yeniden çizecek herkesin artık malumu olan bu projenin bir basamağı mıdır acaba bu olaylar? Bölgede teröristlerın, tecavüzcülerın, eli kanlı katillerin cirit atmasının hatta ve hatta PKK'nın göstermelik silahlarla geri çekilmesinin nihai amacı acaba Suriye'de Esad rejimini sona erdirip tıpkı Irak'ta daha önce yapılanlar gibi etnisite temelli yeni haritalar oluşturmak mıdır?
Olayları böyle değerlendirdiğimizde bu patlamanın Suriye'ye ne gibi bir faydası olabilir? Yıllarca haberlerden takip ettiğimiz bayram dolayısıyla sınırlar açıldı, Türkiye ve Suriye'deki vatandaşlar buluşup kucaklaştı haberleri daha hafızalarda tazeliğini korurken; eğer birileri kendi vatandaşlarının kanı üzerinden pazarlık yapıyorsa, çıkar bekliyorsa, iktadar güçlerini ağa babalarının sırtına dayıyorsa elbette ki ne tarih, ne vicdanlar ne da Allah onları affedecektir. İslam'a bana öte dünyada sorulacak ey Türkiye Cumhuriyet'i Başbakanı, katledilen bebekler için ne yaptın bilgisizliği çercevesinde bakanların, hamesat soslu ve sadece Türkiye gibi, anlamını bilmeden hergün Fatiha'yı yüzlerce kez okuyanların, sırf müslüman diye bir partiye oy verenlerin, Reyhanlı'da bunca can gitmişken adını duymayanların, bir şeyi bilmemenin ne olduğunu bilmeyen ver her konuda ahkam kesenlerin yaşam sürdüğü bu coğrafyada dış mihrak destekli iktidar olmak ne bir ölçü, ne bir başarıdır. Yarın öte dünyada sorulduğunda Reyhanlı'da katledilen bebeklerin üzerinde başbakan olarak vebalin varsa eğer, makam mevki sahibi olarak değil, bir vatandaş olarak düşünmek ve şimdiden vereceğin veballeri hesaplaman gerekmektedir.
Biz Dışişleri bakanımız, komşularla sıfır sorundan sıfır komşu politikasının mimarı Ahmet Davutoğlu'nun engin tavsiyelerini dinleyip bu tarz bomba olaylarına alışmaya çalışırken, başbakanımız hafif de olsa (14 gün) rotarlı bir şekilde Reyhanlı'ya gitti. Geçtiğimiz günlerde koruma sayısı 1500'den 1800'e çıkarılan belki de Cumhuriyet tarihin en sevilen başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan(!), çevre illerden ve şehirlerden aleni bir şekilde davetiyeler dağıtılarak toplanan bindirilmiş kıtalarına yine hamaset dolu bir konuşma yaptı(http://www.milliyet.tv/video-izle/Basbakan-Reyhanli-da-QLc36Ut4l70y.html ). Sayıları 1 milyona dayanan ama kendisine göre 300 bin olan Suriyeli mültecilerin kardeşimiz olduğundan, olayı Hz. Muhammed'in yaptığı Hicret'e getirip Hataylıların Ensar olduğundan bahsetti. Tabi normalde insan yaralıları ziyaret etmesini, ölen vatandaşlarımızın evine taziye ziyaretinde bulunmasını ve bu olayın tekrar etmemesi için elinden geleni yapmasını bekliyor. Ellerine bayrak tutuşturulan şakşakcılara konulan başbakan ise inciler dökmekle meşgul. Hele iki cümlesi var ki evlere şenlik. "İnşallah en kısa sürede muhalif güçler Esad'ı indirir. Reyhanlı'ya olayın ardından hemen gelseydim bazı malum çevreler bu olayı farklı değerlendirebilirdi." Hele ikinci açıklamayı insanın hafsalası almaz, adeta nutku tutulur. 51 vatandaş ölmüş, bazı malum çevreler farklı değerlendirirmiş. Amerika'dan hicazet alamadım demenin farklı bir versiyonu sanırım.
Bildiğiniz üzere bundan birkaç ay önce başbakan alakasız bir şekilde çıkıp milli içkimizin (ki içki alkollü içecek demektir) ayran olduğundan bahsetti. Sonra bunun boyuna tartışması yapıldı. Reyhanlı olayından sonra ise jet hızıyla gündemi değiştirmek adına alkolle ilgili birçok kanun çıkarıldı. Bunlardan en önemlileri şunlar: 22-06 saatleri arasında parekende alkol satışı yapılmayacak, alkol limiti 1 promilden 0.5'e indirilecek ve alkolmetreye üflemeyenlere 2000 TL para cezası verilecek. Alkol yasağıyla ilgili partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında konuşan başbakanımız bilimsel değerlere dayandığı her halinden belli açıklamasında şöyle diyordu: "Biz gece gündüz kafası kıyak gezen nesil istemiyoruz." Daha önce tinerci değil dindar nesil isteyen Erdoğan bu sefer açıklamasını adeta revize ediyordu. Batı'dan alındığını belirttiği bu kurallarda gençleri ilim ve irfana yönelteceklerini açıklıyordu. Nedense batının özgürlüklerini, insan hayatına saygısını almak yerine içki yasaklarını alıyordu. Ee madem ülkede istemediklerimizden bahsediyoruz.
Ben de 800 lira asgari ücret alan vatandaş istemiyorum, milyonlarca işsiz insan istemiyorum, Cumhuriyet Bayramı'nı kutlarken, en ufak bir şeyi protesto ederken gaz bombası yemek, coplanıp yerlerde sürüklenmek istemiyorum, el kaideciler, talibanlar, teröristler bir bir salınırken daha suçunun ne olduğu belli olmadan yıllarca hapis yatan gazeteciler askerler istemiyorum, kaç çocuk yapacağımdan, karımın kürtaj yapıp yapmamasına kadar karışan bir başbakan istemiyorum, çiftçiyi anasıyla gönderenleri istemiyorum, metal işareti yaptı diye, okul yemekhanesini protesto etti diye gençlerin hapse atılmasını istemiyorum, her 10 Kasım'da 29 Ekim'de ya kulağı ağıran ya da soğuk algınlığı olan devlet erkanı istemiyorum, kardeşi kardeşe müslümanı müslümana kırdıran, kendi emelleri için vatandaşının canını hiçe sayanları istemiyorum, balkonlarda konuşurken herkesin görüşüne saygılıyım deyip insanları ötekileştirenleri istemiyorum, yargıyı, TSK'yı, emniyeti egemenliği altına alıp ülkede adeta diktatörlük kuranları istemiyorum, indir deyince indiren kaldır deyince kaldıran milletvekili istemiyorum, oğullarına gemicik alanları kızlarına 25-30 gitmesi gerekenleri istemiyorum, Cumhuriyetle laiklikle sorunu olanları istemiyorum, milyonlarca türbanlının daha sigortası olmadan çalıştırılırken onların sırf dini inançlarını kullanarak siyaset yapanları istemiyorum, kendi yandaşını semirten, gönüldaşlarını jiplerden indirmeyenleri istemiyorum, atanamadığı için intiharlara sürüklenen öğretmenler istemiyorum, mod medyanla istediği üniversitelere sokulan cemaatçileri görmek istemiyorum, sırf bakan kızı diye Hacettepe'de tıp okuyanları istemiyorum, daha körpecik çocukların uyuşturucu batağına sürüklenmelerine ses etmeyenleri, milyonlarca çocuk işçi için bir şey yapmayı bırakın 4+4+4 saçmalığı altında onları erken yaştan okuldan uzaklaştıranları, kız çocuklarını okullardan koparanları istemiyorum, sırf formasındaki sarının yanında kırmızı yerine lacivert var diye insanların öldüğü bir ülke istemiyorum...
Ey sen Türkiye başbakanı. Bunca sorunu çözmek yerine, 18 yaşından büyük olarak zaten kanun önünde de reşit olmuş ve çocukluktan çıkmış insanları koruma adı altında gündemi değiştirmeye çalışan Recep Tayyip Erdoğan; Fransa'da kişi başına düşen alkol tüketimi 12 litre, Almanya'da 11.6 litre, Avrupa Birliği'nde 10.7, Amerika'da 8.7 iken kişi başı alkol tüketimi 1.5 litre olan Türkiye'de başka sorun yokmuş gibi alkolle uğraşan zat, var olan kanunları uygulanmasını sağlamak yerine hafızalarının balık olduğundan istifade ettiğin çoğu vatandaşını kandırabilirsin belki ama bundan emin olabilirsin ki bu ülkenin aklı başında evlatları neyin ne olduğunun son derece farkında.
En derin saygılarımla,
Bildiğiniz üzere bundan birkaç ay önce başbakan alakasız bir şekilde çıkıp milli içkimizin (ki içki alkollü içecek demektir) ayran olduğundan bahsetti. Sonra bunun boyuna tartışması yapıldı. Reyhanlı olayından sonra ise jet hızıyla gündemi değiştirmek adına alkolle ilgili birçok kanun çıkarıldı. Bunlardan en önemlileri şunlar: 22-06 saatleri arasında parekende alkol satışı yapılmayacak, alkol limiti 1 promilden 0.5'e indirilecek ve alkolmetreye üflemeyenlere 2000 TL para cezası verilecek. Alkol yasağıyla ilgili partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında konuşan başbakanımız bilimsel değerlere dayandığı her halinden belli açıklamasında şöyle diyordu: "Biz gece gündüz kafası kıyak gezen nesil istemiyoruz." Daha önce tinerci değil dindar nesil isteyen Erdoğan bu sefer açıklamasını adeta revize ediyordu. Batı'dan alındığını belirttiği bu kurallarda gençleri ilim ve irfana yönelteceklerini açıklıyordu. Nedense batının özgürlüklerini, insan hayatına saygısını almak yerine içki yasaklarını alıyordu. Ee madem ülkede istemediklerimizden bahsediyoruz.
Ben de 800 lira asgari ücret alan vatandaş istemiyorum, milyonlarca işsiz insan istemiyorum, Cumhuriyet Bayramı'nı kutlarken, en ufak bir şeyi protesto ederken gaz bombası yemek, coplanıp yerlerde sürüklenmek istemiyorum, el kaideciler, talibanlar, teröristler bir bir salınırken daha suçunun ne olduğu belli olmadan yıllarca hapis yatan gazeteciler askerler istemiyorum, kaç çocuk yapacağımdan, karımın kürtaj yapıp yapmamasına kadar karışan bir başbakan istemiyorum, çiftçiyi anasıyla gönderenleri istemiyorum, metal işareti yaptı diye, okul yemekhanesini protesto etti diye gençlerin hapse atılmasını istemiyorum, her 10 Kasım'da 29 Ekim'de ya kulağı ağıran ya da soğuk algınlığı olan devlet erkanı istemiyorum, kardeşi kardeşe müslümanı müslümana kırdıran, kendi emelleri için vatandaşının canını hiçe sayanları istemiyorum, balkonlarda konuşurken herkesin görüşüne saygılıyım deyip insanları ötekileştirenleri istemiyorum, yargıyı, TSK'yı, emniyeti egemenliği altına alıp ülkede adeta diktatörlük kuranları istemiyorum, indir deyince indiren kaldır deyince kaldıran milletvekili istemiyorum, oğullarına gemicik alanları kızlarına 25-30 gitmesi gerekenleri istemiyorum, Cumhuriyetle laiklikle sorunu olanları istemiyorum, milyonlarca türbanlının daha sigortası olmadan çalıştırılırken onların sırf dini inançlarını kullanarak siyaset yapanları istemiyorum, kendi yandaşını semirten, gönüldaşlarını jiplerden indirmeyenleri istemiyorum, atanamadığı için intiharlara sürüklenen öğretmenler istemiyorum, mod medyanla istediği üniversitelere sokulan cemaatçileri görmek istemiyorum, sırf bakan kızı diye Hacettepe'de tıp okuyanları istemiyorum, daha körpecik çocukların uyuşturucu batağına sürüklenmelerine ses etmeyenleri, milyonlarca çocuk işçi için bir şey yapmayı bırakın 4+4+4 saçmalığı altında onları erken yaştan okuldan uzaklaştıranları, kız çocuklarını okullardan koparanları istemiyorum, sırf formasındaki sarının yanında kırmızı yerine lacivert var diye insanların öldüğü bir ülke istemiyorum...
Ey sen Türkiye başbakanı. Bunca sorunu çözmek yerine, 18 yaşından büyük olarak zaten kanun önünde de reşit olmuş ve çocukluktan çıkmış insanları koruma adı altında gündemi değiştirmeye çalışan Recep Tayyip Erdoğan; Fransa'da kişi başına düşen alkol tüketimi 12 litre, Almanya'da 11.6 litre, Avrupa Birliği'nde 10.7, Amerika'da 8.7 iken kişi başı alkol tüketimi 1.5 litre olan Türkiye'de başka sorun yokmuş gibi alkolle uğraşan zat, var olan kanunları uygulanmasını sağlamak yerine hafızalarının balık olduğundan istifade ettiğin çoğu vatandaşını kandırabilirsin belki ama bundan emin olabilirsin ki bu ülkenin aklı başında evlatları neyin ne olduğunun son derece farkında.
En derin saygılarımla,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder