12 Ekim 2015 Pazartesi

Velev ki teröristin kimligini bulduk, ee sonra kısa çöp?

Icim yaniyor be dostlar, yuregim parcalaniyor, bogazim dugumleniyor. 1, 3, 10 degil tam 97 can. Tam 97 parcalanmis ceset, kimseye dusmanima bile layik görmedigimiz bir ölüm. Bu kacinci peki? Hic mi ders almaz yoneticiler, yoksa ders almak mi istemez?

Aklim dimagim almiyor? Bu kaniksamayi, amactan saptirmayi sindiremiyorum. 97 kisi oldukten sonra cikti kendi ifadesiyle zaruri, gorev askiyla yanip tutusan basbakan, nasil ki Diyarbakir ve Suruc'un faillerini bulduk bunu da bulucagiz dedi. Ayni basbakan bu konusmadan bir gun once secim meydanlarinda sizi hukumetsiz biraktik mi birakmadik degil mi diye oy istedi de konumuz bu degil. 
Tarihler 12 Ekimi 2015'i gosterdiginde cok daha da net (!) konustu secim hukumetinin basi, arastirmalarimiz bir kisiyi dolayisiyla bir terorist grubu isaret ediyor dedi. Yani anca bu kadar net konusur bir insan.

Peki kazin ayagi oyle mi, devlet gercekten Diyarbakir ve Suruc bombalarinin sorumlularini buldu mu? Bugunku Ezgi Basaran'in kose yazisindan bazi maddeleri almama musade buyurun:

1) 29 Eylül 2013. İdris Emen imzalı bir Radikal manşeti. O haberde Adıyaman’da cihatçı olmak için giden 4 gençten söz ediyorduk.
2) Bu gençlerden Muhammet Gazi D. Suriye’de evlendiği karısıyla Adıyaman’a döndü. Yıl 2014. Elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyordu.
3) Muhammet Gazi D. Adıyaman’da radikal İslamcı gençlerin takıldığı İslam çay ocağında 4 genci daha ikna etti. IŞİD’e katılmaları için örgütledi.
4) O gençlerden biri Orhan G. idi. 5 Haziran 2015’te Diyarbakır mitingine bomba koydu.
5) Orhan G.’nin bir gece önce askerliğini yapmadığı için bir otelde yakalandığı ama serbest bırakıldığı öğrenildi. İşte bombayı o gecenin ertesinde koymuştu. 16 Haziran 2015’te yazdığım yazı şöyle bitiyordu: “Bu olay, ‘Diyarbakır’da bombayı IŞİD’li bir genç patlatmış, fail bulundu’ denip geçilemeyecek kadar mühimdir. Hatta en mühim konumuzdur. Buna dikkat kesilmemiz için daha kanlı eylemler olması mı gerekiyor?”
6) Daha kanlı olaylar oldu. 20 Temmuz 2015’te Suruç’taki bir kültür merkezinin bahçesinde Türkiye’nin her tarafından sosyalist gençler yola çıkmış, Kobani’de yeni bir hayat kurulması için bir araya gelmişti. Feci bir bomba patladı. 32 genç hayatını kaybetti.
7) Suruç’ta bir canlı bombanın kimliği bulundu. Şeyh Abdurrahman A.’ya aitti. 20’li yaşlarda Adıyamanlı bir genç.
8) Şeyh Abdurrahman A., Diyarbakır bombasını patlatan Orhan Gazi D’nin arkadaşı. Adıyaman’daki İslam Çay Ocağı’ndan.
9) 2014’te kapatılan İslam Çay Ocağı’nı kim işletiyordu? 25 yaşlarındaki Yunus Emre A. Diyarbakır bombasını patlatan Orhan Gazi D.’nin yakın arkadaşı, Suruç bombasını patlatan Şeyh Abdurrahman’ın ağabeyi. Yunus Emre A. kayıptı. Bulunamıyordu.
10) Suruç katliamından sonra tüm bu detayları içeren 23 Temmuz 2015 tarihli yazımı şöyle bitirmiştim: “Yeni bir bombalı saldırı tahmin ettiğimizden daha yakın olabilir. Bu kadar tabelaya rağmen yolunu bulamıyorsa bir istihbarat teşkilatı, bundan sonra başımıza gelecek her türlü bu nevi belanın sorumluluğunu boynunda asmış sayılmalıdır.”
**
"Ne oldu? Kürtlerin ve sosyalist gençlerin üçüncü bir araya gelişinde, Ankara’nın göbeğinde iki canlı bomba patladı. Kesin olmamakla birlikte 120’ye yakın vatandaşımızı, arkadaşımızı, kardeşimizi kaybettik.
İktidara yakın gazeteler de dahil olmak üzere bir çok yerde Ankara’daki canlı bombanın Yunus Emre A. olduğuna dair Emniyet kaynaklı bilgiler dolaşıyor. Kesin olarak teyit edilmediği için onun şahsında henüz daha fazla konuşmayalım."
Gelelim benim sindiremedigim, anlamlandiramadigim kisma. Gunlerdir bir cok muhalefet lideri, sivil toplum kurulusu, vatandas tek bir seyi dile getiriyor. Faillerin bulunmasi ve arkasindaki guclerin ortaya cikarilmasi. Hadi diyelim bu eylemi Yunus Emre A. yapti ve arkasindaki guc de Isid, Deas, Deias her ne haltsa o. Ee sonra? Bu olayi ISID'in yaptigini ogrenmemiz neyi degistirecek. Ya da PKK'nin yapmis olmasi. Suclularin yakalanmasi ve adalete teslim edilmesi bir devletin asli gorevi degildir. Asli gorevi suc islenmeden, daha gerceklesmeden engellenmektir. 97 insan oldukten sonra canli bombanin isminin Ali, Hasan ya da Mehmet olmasi arkasinda PKK ya da ISID olmasi neyi degistirir? Getirir mi o 97 cani geri? Kavusturur mu 9 yasindaki yavrusunu anasina? Bir araya getirir mi daha 23'undeki Dilanla sevgilisini tekrar. Neyi degistirir ha neyi degistirir? Bunun siyasi sorumlulugu gerceklestirmediginiz bir istifayla gecse bile ya vicdanlarda actiginiz yara, ya elinize bulasan, yuzlere sicrayan kan? 
Davutoglu 12 Ekim'de katildigi NTV canli yayininda ismi bilinen canlı bombaların neden yakalanmadığı ile ilgili soruya şu yanıtı verdi:
"Biliyorsunuz bu, bir eylem hazırlığı içinde ama bunu gerçek bir eyleme dönüştürmedikçe veya elinizde o eylemin olabileceğine dair bir veri olmadıkça tutuklayamazsınız. Türkiye, demokratik bir hukuk devleti. Dese ki savcı, 'Elinde ne delil var'. Bir saat sonra da serbest bırakılabiliyor. Bunda kimse hukuku da suçlayamaz çünkü Türkiye sebepsiz yere insanların tutuklanabileceği bir ülke değil."
Yok istirham ediyorum gulmeyin,  cunku bugune kadar kimse ortada delil yokken, sucsuz yere hapis yatmadi. Omru terorle mucadeleyle gecen genelkurmay baskani terorist diye hapse atilmadi, tek bir iddianameyle gazeteciler, askerler, yazarlar tutuklanmadi, yillarca hapis yatmadi, kimi  icerde canina kiymadi bu ulkede.
Yine ayni soruyu sorarak bitirmek istiyorum yazimi. Diyelim ki canli bombanin Yunus Emre A. oldugunu buldun patlamis canli bombayi adalete teslim eden Hz. Isa, ee sonra? Ya yiten canlar?

3 Ekim 2015 Cumartesi

Hz. Muhammed'in Cenazesi Özelinde İslam'da Sosyalizm

Oncelikle yaklasik 6 aydir gerek kisisel mesgalelerim, gerekse isguzarligim ve tembelligim yuzunden blogumda bazen cok istesem de yazi yazamadim. Bu vesileyle beni okudugunu ve deger verdigini dusundugum arkadaslarimdan ve varsa takipcilerimden ozur dilemeyi kendime bir borc bilirim.

Peki bunca zaman sonra beni tekrar kosar adim yazmaya iten konu ne? Lafi fazla uzatmadan sonda soyleyecegimi basta soyleyim. Islam peygamberi, alemlere rahmet olarak gonderilmis ("(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik."(Enbiya, 21/107.))
Hz. Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) cenazesine, cenazeyi kildiran Hz. Ali ile birlikte 17 kisinin katilmis olmasi. Yok hayir yanlis duymadiniz, 1 sene once veda hutbesine o zamanki Arabistan nufusunun yarisi olan yaklasik 100-124 bin kisinin katildigi rivayet edilen peygamberimiz Hz. Muhammed'in cenazesine hepi topu 17 kisi katilmis. Peki neden alemlere rahmet olarak gonderilen efendimizin cenazesine olan ilgi ve katilim adeta bir kimsesiz, bir suclu cenazesi seviyesinde kalmis?

Hz. Muhammed Hicret'in 11. yılında Rebiülevvel’in 12’sinde pazartesi günü, miladi takvime göre 8 Haziran 632 tarihinde akşam üzeri vefat etti (rivayete gore). Günlerce süren hastalığının ne olduğu kesin olarak bilinmez. Kimilerine göre hummadır, kimilerine göre sırtındaki urdur, kimilerine göre yüksek tansiyondur, kimileri ise yıllar öncesi ağzına atıp çıkardığı kuvvetli bir zehire sahip koyun etinin etkisidir. En çok humma üzerinde durulur. Uzun süredir hasta olmasına rağmen bu beklenen bir ölüm değildir müslümanlar arasında. Nitekim ölüm haberini duyan Ömer’in buna inanmayıp kılıcını çekerek “Kim Muhammed öldü derse başını vururum” diye haykırdığı söylenir. Ama haberin doğruluğu ortaya çıkınca sinirler gevşer, sakinleşilir. Bu sakinleşmede Ebubekir’in “Her kim Hz. Muhammed’e tapıyorsa, bilsin ki Hz. Muhammed ölmüştür. Her kim Allah’a tapınıyorsa bilsin ki Allah ölümsüzdür ve ebedidir. Her nefis ölümün tadını tadacaktır. Hz. Muhammed de bir insan olarak ölmüştür. Bunu kabul edelim ve sakin olalım” anlamında yaptığı konuşmanın etkili olduğu rivayet edilir. Hz. Muhammed, Hz. Ayşe’nin odasında ölmüştür ve defin hazırlıkları da orada yapılmaya başlar. Hz. Muhammed’in cenazesinin kaç gün yerde kaldığı konusunda değişik rivayetler var. Ancak genel kanı, üç gün yerde kaldığı yönündedir. (İbni Kesir, Büdaye-Nihaye, Hz. Muhammed’in gömüldüğü yer kısmında. 5/292. Burada İmam Ahmet’ten alıntı yapıyor, İmam Malik Muvata, no: 545 Cenâiz kısmı, Taberi Tarih, 11. yılı olayları, 3/216 ve sonrası). Yani peygamber efendimizin o kutsal bedeni 3 gun sureyle gömülmeyi beklemis. Peki neden peygamber efendimiz Hz. Muhammed Mustafa'nin cenazesi 3 gun boyunca bekletilmis?

Ünlü İslam tarihçisi Taberi olayı; “İslamiyetle daha çok bütünleşmiş olanlardan bir bölümü (daha saf görünenler, Ali, Abbas, Evs, Usame gibileri) Peygamberin cenazesi ile meşgulken diğer bir bölümü (Ebu Bekir, Ömer, Sad b. Ubade, Ebu Ubeyde, Abdurrahman b. Avf, ibni Hişam gibileri) ise cesedi bırakıp Saide oğullarının çardağında (Sakiyfe) yeni halifenin kim olacağına ilişkin tartışma ve pazarlık içindeydiler” şeklinde aktarıyor. Yani daha peygamber efendimiz gömülmeden Hz. Ebubekir, Hz. Ömer gibi ileri gelenler ortada saltanat, devlet, mal mulk (efendimizin ustunde hic bir mulk yoktu) yokken halife olma telasina dusmusler.



Hz. Muhammed’in Toprağa Verilişi ve Cenaze Törenine Katılanlar:

“Resulullah’ın (s.a.a) tertemiz ve mukaddes cenazesini yıkayan Abbas, Ali b. Ebu Talib, Fazl b. Abbas ve Resulullah’ın (s.a.a) azat ettiği kölesi Salih, Hz. Peygamber’i toprağa verdiler. Sahabîler, Resulullah’ın (s.a.a) cenazesini ailesiyle baş başa bıraktılar. Hz. Peygamber’in gusül, kefen ve defin işiyle bu birkaç kişi uğraştı.” (Tabakat, İbn Sa’d, c.2, k. 2, s.70 ve buna yakın bir ifadeyle el-Bed’u ve’t-Tarih kitabında geçer; Kenzü’l-Ummal, c.4, s.54 ve 60.)

“Resulullah (s.a.s) toprağa verilirken yanında yakınlarından başka kimse yoktu. Ganem Oğulları, evlerinde dinlenirken kürek seslerini duydular.” (Tabakat, İbn Sa’d, c.2, k. 2, s.78.)

“Başka bir rivayete göre, Ali, Abbas Oğulları’ndan Fazl ve Kasım ile Resulullah’ın (s.a.a) Şekra adında azat ettiği kölesi ve bir rivayete göre de Usame b. Zeyd’le birlikte cenaze işiyle uğraştı.” (Ikdu’l-Ferid, c.3, s.61; Zehebî’nin Tarih’inde c.1, s.321, 324 ve 326’da) “Usame’ninde bulunduğu rivayet edilmiştir. Ebu Bekir b. Ebu Kuhafe ve Ömer ibni Hattab Peygamber efendimizin defninde bulunmamışlardı.” (Kenz’ul Ummal c3 s140)

Hz. Aişe der ki: ”Biz Hz Resulullah’ın defninden Çarşamba gecesi, kürek seslerini duyarak haberdar olduk.” (İbni Hişam c4 s342, Tabari c2 s452,485, ibni Kesir c5 s270)

Hz. Aişe’den gelen diğer bir rivayette “Biz Resulullah’ın nereye defnedildiğinden haberdar değildik. Ancak kürek seslerini duyunca defnedilmekte olduğunu anladık” demektedir. (Ahmed b.Hanbel Müsned’de c6 s242 ve 274)

Bu noktada sunu sormak isterim, Muslumanligin ileri gelenleri (basta Hz. Ebubekir, Hz. Omer, Hz. Osman, diger bir ifadeyle ilk 3 halife, olmak uzere) geriye ne bir mulkiyet, ne bir para, ne bir devlet ve ne bir saltanat birakmis peygamber efendimizin cenazesi ortada dururken (anca Carsamba gunu ikindi namazindan sonra aksama dogru defnedilmis, yani 3 gun sicakta beklemis) ne diye iktidar kavgasina dusmusler? Bir yil once veda hutbesine katilan yuz bin kisi nereye kaybolmus?

Gelin bu cenazeye katilmayan yuz bin kisinin akibetini biraz arastiralim. Hz. Muhammed vefat etmeden 15 gun once Arabistan'in farkli yerlerinde bir cok sahte peygamberler turemis. Hz. Muhammed'in olumunu muteakip de Mekke'deki Kuveys, Medine'deki Evs ve Hazrec kabileleri haric Arabistan'in tamami Irtidad (https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0rtidad) etmis yani dinden dönmüs, Islam'i terk etmistir. Peki bu insanlar neden mürted olmus? Buradaki Irtidad kavrami sozluk anlamindaki Islam'i terk edip baska dine gecmekten biraz farkli. Zira bu insanlar biz Allah'a inanmiyoruz, Kuran'i saymiyoruz, Hz. Muhammed'in Allah'in Resul'u olduguna inanmiyoruz, oruc tutmayiz, namaz kilmayiz, hacca gitmeyiz dememisler. Ne demisler peki? Biz Islam'in butun gereklerini kabul ederiz ama zekat yani para vermeyiz demisler. Evet evet yanlis duymadiniz, eger zekat vereceksek biz dinden cikariz demisler.

Hz. Muhammed'in getirdigi zekat ve mulkiyet duzeni farkliydi. Zekat bugun bizim bildigimiz anlamda malinin 40'ta 1'ini fakirlere vermek seklinde degildi. Kisi ihtiyacindan fazlasini fakirlere vermekle yukumluydu. Mulkiyet yoktu, mulk yalnizca Allah'indi. Hani binanin girisine mulk Allah'indir yazip kira 2 ay gecikince ogrencileri kapi disari eden haci dayilarin anladigi seklinde degildi mulkiyet. Insanlar ihtiyacindan fazlasini cuma namazinda en yakin camilere getirir, ihtiyaci olanlar da buradan alirdi. Peygamberimizin getirdigi duzen boyleydi. Eger mal fazlaysa Medine'ye goturulurdu. Fakat yukarda bahsettigim 3 kabile haricindeki tum Arabistan; oruc tutani, namaz kilani, ezan okuyani, basi kapalisi, kuran okuyani biz zekat vermeyiz arkadas demis. Hz. Ebubekir de zekat vermeyeni bu kilicimla keserim demis buna karsilik olarak ve tam 1 yil suren Irtidad savaslari baslamis (https://tr.wikipedia.org/wiki/Ridde_Sava%C5%9Flar%C4%B1). Daha iyi anlamaniz icin tekrar ediyorum, Hz. Ebubekir'in kurdugu 11 tane ordu, biz zekat vermeyiz diyen Araplarla tam bir yil boyunca savasmis. Hz. Muhammed'in cenazesi 5 farkli yerde kucuk kucuk gruplar halinde kilindi, 17 kisi oldugunu nerden biliyorsun diyen gorusler de mevcut ama Irtidad Savaslari'nin yasanmadigini soyleyen tek bir kisi yok. Yani muslumanlar is paraya gelince birakin babalarini, peygamberlerini bile tanimamislar. Bu savasi cok zorlansa da Hz. Ebubekir'in kuvvetleri kazanmis.

Nerden cikti o zaman bu malinin 40'ta 1'ini verme esasina dayanan zekat sekli. 4 halife doneminden sonra Araplar bakmis bu is boyle gitmez, zekat adi altinda her seyimizi vermek zorunda kaliyoruz, bize bir sey kalmiyor butun fikih ve kuran tefsirlerini ele gecirip zekatin seklini degistirmisler. 

Lakin Kuran Necm suresi 34. ayet soyle soyler: "Ve a’tâ kalîlen ve ekdâ." Yani "Azini verir cogunu cimrice kendine saklar." Allah Kuran'i Kerim Bakara Suresi 219. ayette soyle buyuruyor: "Yes’elûneke anil hamri vel meysir(meysiri), kul fîhimâ ismun kebîrun ve menâfiu lin nâsi, ve ismuhumâ ekberu min nef’ihimâ ve yes’elûneke mâzâ yunfikûn(yunfikûne) kulil afve, kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâti leallekum tetefekkerûn(tetefekkerûne)." Anlami: "Sana şaraptan (icki) ve kumardan soruyorlar. De ki: “O ikisinde de hem büyük günah hem de insanlar için (bazı) faydalar vardır. (Fakat) onların günahları, faydalarından daha büyüktür.” Ve sana (Allah için) neyi infâk edeceklerini (vereceklerini) soruyorlar. De ki: “Afv ettiklerinizi (vazgeçtiklerinizi, ihtiyaç fazlasını) (infâk edin).” Allah, âyetleri size işte böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz tefekkür edersiniz (bunlardaki hikmetleri düşünürsünüz)."

Goruldugu uzere Allah (cc) ickinin bile faydalari olabilecegini, fakat zararlarinin daha cok oldugunu, fakat ihtiyac fazlamizi paylamamiz gerektigini emretmis. Nereden cikiyor bu 40'ta 1 o zaman?
Sosyalizm'de yine ayni sekilde var olani paylasma, tek elde toplamama, emege gore mal edinme, yurttaslar arasinda gelir ucurumu yaratmama temellerine dayanir. Bu baglamda Islam sosyalizm ile daha onceki yazilarimda da belirttigim uzere son derece paralellikler tasir. 

O gun Araplar mal mulk para pul derdine dusmese, biz zekat vermeyecez diye isyan etmese, Allah rizasini gozetse, fakirlerle malini paylasmaya yanassa, yani sosyalist olsa ya da en azindan paylasimci olsa kimbilir peygamber efendimizin cenazesini 17 degil 170bin kisi kaldiracakti.

En derin saygilarimla,

1 Mart 2015 Pazar

Hayat

Gidene kal demeyeceksin. ..

Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır.

Kimseye hak etmediğinden fazla değer verme,
yoksa değersiz olan hepsen olursun...

Düşün...

Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sende biter...

Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşama sevgisini...

Ya çare sizsiniz yada çaresizsiniz. ..


Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm cehennemi de.
Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi bir sahnede buldum,
Oynadım.

Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde,
hem kızdım hem güldüm halime.
Sonra dedim ki söz ver kendine
Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı biliyorsan düşmeyi de bileceksin,
Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredeceksin.
Öyle bir hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım.
Öyle değerliymiş ki zaman hep acele etmem bundan anladım.


Friedrich Nietszche

La tamam sen cok zekisin he

Biliyorum uzun zamandir yazmadim. Belki takip eden bazi arkadaslar da hakli olarak bana karsi biraz sitemkar. Ulkede gundem o kadar cabuk degisiyor ki pause tusuna basip bir konuya yogunlasmak mumkun olmuyor. O yuzden hep yazmaya karar verdigim konulari ertelemek zorunda kaliyorum. 

Bu sefer farkli bir yol izleyip daha genel gecer bir konuya deginecegim. Insanlik var oldugu surece kendine bir sekilde yasamin icinde yer edinmis, kolumuz, bacagimiz, gozumuz gibi genlerimizle birlikte nesilden nesile aktardigimiz, belki de bircok insan icin hayatin zindan olmasinin temel sebebi, gun olmus iliskileri bitirmis, gun olmus imparatorluklar yikmis, gun olmus en olmayacak yoneticileri basimiza getirmis bir kavramdan bahsedicem sizlere, aptalliktan! 



TDK aptali soyle tanimlamis: Zekâsı pek gelişmemiş, zekâ yoksunu, alık, ahmak. Aptallik icinse aptal olma durumu demis. Hemen yine Aziz Nesin klisesine basvurup Turklerin %60'i aptala baglayacak cikarimi yapmayin. Aptallik tum dunyanin muzdarip oldugu genel gecer, din, dil ve irktan bagimsiz bir sorun. Mesela Amerikalilarin %6'si Pegasus diye bilinen boynuzlu atin varligina, %36'si UFOlara, %24'u insanlarla dinazorlarin ayni cagda yasadigina, %18'i Gunes'in Dunya'nin etrafinda dondugune inaniyor. 

Peki aptallik sadece insanlara mi ozgu? Malesef oyle. Mesela hayvanlar sadece akilli, dusunen canlilar degiller, ayni zamanda insanlardan cok daha normal ve rasyonel davranis sergiliyorlar. Soyle bir dusunun, hic aptalca bir davranis gosteren hayvan gordunuz mu? Hayvanlarin yaptigi her hareket esasinda amaca yonelik bir eylem.
Bu konunun detaylarina asagidaki linkten ulasabilirsiniz. Link

Gelin biraz isin bilimselligine gidelim. Size omrunu aptallikla ilgili arastirmalara adamis ve daha sonra bunu belli maddeler halinde yasalastirmis bir ekonomi tarihi profesorunu taktim edeyim. Carlo M. Cipolla. 

"Ulkemizde Neseli Oykuler adı altında yayınlanan kitabında bu ulu zat aptalligin yasalarini soyle siraliyor:

1- Her zaman ve kaçınılmaz olarak her birimiz çevremizde dolaşan aptalların sayısını azımsarız.
2- Belirli bir insanın aptal olma olasılığı aynı kişinin herhangi bir başka karakter özelliğinden bağımsızdır.
3- Aptal bir insan, kendisine hiçbir yarar sağlamadan hatta bazen zarara uğrayarak başka bir insan ya da insan topluluğuna zarar veren kişidir.
4- Aptal olmayanlar her zaman aptalların zarar potansiyelini küçümser. Ozellikle de aptal olmayanlar herhangi bir anda ve yerde, herhangi bir durumda, aptal bireylerle ilişki kurmanın ve/veya onlarla bir araya gelmenin kaçınılmaz olarak pahalıya mal olan bir yanlışa yol açtığını sürekli unuturlar.

5- Aptal olan var olan en tehlikeli insan türüdür.  Aptal, hayduttan daha tehlikelidir.

Birinci yasada Cipolla bu olayi mantıklı ve zeki sandığımız insanların zaman içinde tartışmasız ve çaresiz bir şekilde aptal olduklarının ortaya çıkmasına bağlıyor. Yazara göre bir toplumdaki aptal oranı hakkında yapılabilecek herhangi bir sayısal tahmin azımsamaya sebep oluyor. Bu kuramin dayandigi temel nokta su: Akil zamanla gelisen bir yeti degil, dogustan sahip olunan bir yetenektir ve aklin gelismesi daha ust seviyeye cikmasi mumkun degildir. Insan zaman icinde daha akilli ve daha zeki olmaz zamanla sadece aptallasabilir.

ikinci temel yasada yazarımız toplumun her kesiminde aptallarin yer aldığını savunuyor. Zenginlerden-fakirlere, cahillerden en eğitimli profesörlere kadar hangi topluluğa bakarsak bakalım aptala rastlayacağımızı idda ediyor.

Ilk iki temel yasayı açıkladıktan sonra yazar teknik bir ara vererek insanların davranışlarını (insanları) dört gruba ayırıyor.

a-zeki: yaptığımız eylemden biz bir yarar sağlıyorsak ve bu eylem sonucu toplum da yarar elde ediyor ise bu zekice davrandığımızı gösteriyor. 
b-saf: yaptığımız eylemden zarar görürsek ama bu eylem toplumun yararına olur ise bu durumda saflar arasında yer alıyoruz. 
c-haydut: yaptığımız eylemden yarar sağlıyorsak ancak bu eylem topluma zarar veriyor ise biz bir haydutuzdur.
d-aptal: bkz: 3. temel yasa..


Uçüncü temel yasanın açıklamasının ardından yazar insanların her zaman tutarlı davranmadığından zeki bir insanın bazen safça, bazen haydutça davranabileceğini açıklıyor ama eylemleri genel olarak zeka belirtileri taşıyacağından toplum için faydalı olacağını anlatıyor. Bu durumu daha net anlatabilmek için mükemmel haydut tanımına yer vermemiz gerekecek. Mükemmel haydut, eylemleriyle başkalarına kendi çıkarlarına eşdeğerde zarar veren kişidir. 10000 lira para çalan bir hırsız mükemmel hayduttur, çaldığı kişiye 10.000 lira kaybettirirken kendisi 10.000 lira kazanmış olur. Mükemmel haydutu; yarar-zarar grafiğimizde 45 derecelik açı yapan bir çizgiyle gösterirsek bu çizginin ikiye ayırdığı bölümlerde akıllı haydut ve aptal haydutları görmemiz mümkün olur. Araba radyosunu çalmak için arabanın camını kırıp, ön paneli söken hırsız elde edeceği kazançtan çok fazla bir zarara sebep olacak olmasından dolayı aptal haydut katagorisine girer. Toplumun tamamı mükemmel haydutlardan oluşacak olsa toplum genelinde bir yarar ya da zarar sağlamayarak kendi dinamiği içinde haraket edecektir.

Aptalların zarar üretebilme gücü sahip oldukları aptallık geni miktarına ve kişinin(aptalın) toplumdaki gücü ve yetkisine bağlanıyor. Yüksek mevkilerde yer alan aptalların alacakları kararlar toplumda daha çok kişiyi etkileyeceğinden dolayı bu kişiler daha tehlikelidir..

Yazarımız demokratik sistemin; yöneticiler arasında aptallarin yer almasını sağlamak için son derece etkili bir araç olduğunu düşünüyor ki katılmamak elde değil. Oy kullanan insanların buyuk bölümünün aptallardan oluştuğunu ve yapacakları seçim sonucu kendilerine bir yarar sağlamadan topluma zarar verebileceklerini düşünürsek iktidardaki kişilerin bir bölümünün aptallardan oluşmasının kaçınılmaz olduğu sonucuna varabiliriz.

4.ve 5. yasaları birlikte açıklayacak olursak; aptal bir yaratık en umulmadık ve düşünülmedik zaman ve yerlerde, nedensiz ve belirli bir plan olmadan size ulaşacaktır, aptal yaratığın eylemlerinde herhangi bir mantık bulunmaması sebebiyle aptal insanın nereden saldırıya geçeceğini kestirmenin ve bu saldırda bir mantık bulunmadığı için saldırıya savunma geliştirmenin bir yolu yoktur. Aptal bir birey karşısında, tamamen onun insafına kalınır. Bir haydutun davranışlarındaki mantık anlaşılabilir. Bu kurnaz davranışlar önceden sezilebilir ve mantığı bulunduğu için uygun bir savunma geliştirilebilir." 

Bu yasalar kismi icin kaynak "Tarihi Degistiren Hatalar" programiyla Emin Capa ve Eksisozluk yazari Dennis.

Isin bilimsel boyutuna da degindikten sonra son kisimda unlu insanlarin aptallik konusundaki gorusleriyle yazimi bitiriyorum.

“İnsanlar bilgisiz doğar, aptal değil; eğitimle aptal olurlar.” Bertrand Russell
* “Günümüzde, dünyadaki temel sorun, aptalların kendilerinden son derece emin, akıllıların ise daima şüphe içinde olmalarıdır.”Bertrand Russell

* “Her aptal, kendine hayran olacak daha aptal birini bulabilir.” Simone de Beauvoir

* “İnsanoğlunun aptallık gücünü asla küçümseme.” Robert Heinlein
* “Dünyada insandan daha fazla aptal vardır.” Heinrich Heine
* “Bir aptal utanacağı bir şey yaptığında, mutlaka yaptığı şeyin görevi olduğunu iddia eder.” George Bernard Shaw
* “İki şey sonsuzdur, insanoğlunun aptallığı ve evren. İkincisinden o kadar emin değilim.” Albert Einstein
* “Tüm aptalları kendi tarafına topla, böylece istediğin herhangi bir seçimi kazanabilirsin.” Frank Dane
* “Dünyada gerçek cehalet ve özenle yapılmış aptallıktan daha tehlikeli bir şey yoktur.” Martin Luther King Jr.
* “Zeki bir cehennem, aptal bir cennetten daha iyidir.” Victor Hugo
* “Bilge herşeyi bilmez, sadece aptallar herşeyi bilir.” Afrika Atasözü
* “Akıllılar toplanınca toplam akıl artmaz, aptallar toplanınca toplam aptallık artar” Sayit Hidayetoğlu

* “Herkes düşüncelerinde yanılabilir, ama aptallar bir türlü düşüncelerinden ayrılamazlar.” Cicero
* “Bilmeyen ve bilmediğini bilen, çocuktur ona öğretin. Bilen ve bildiğini bilmeyen, uykudadır onu uyandırın. Bilen ve bildiğini bilen, liderdir onu izleyin. Bilmeyen ve bilmediğini bilmeyen, aptaldır ondan sakının.” Kung-Fu-Tzu

* “Yalnız aptallarla ölüler fikirlerini değiştiremezler.” James Russel Lowel
* “Aptallarla asla tartışma, sizi önce kendi seviyelerine çekerler, sonra deneyimleriyle sizi alt ederler.” Brad Slipiec
* “Tanrının insana sınırlı bir akıl verdiğini düşününce, aynı sınırlamayı onun aptallığına yapmaması büyük haksızlık.” Konrad 



Herkese hayirli pazarlar. Esen kalin efendim.