22 Aralık 2012 Cumartesi

Bir gundem degistirgeci olarak Basbakan! Uysa da kodum uymasa da kodum.

Asagida okudugunuz satirlarin hepsi 30 Mayis 2012 tarihinde 36-42 Kuzey paralelleri, 26-45 Dogu meridyenleri arasinda bulunan, son 10 yildir AKP tek parti iktidariyla yonetilen Turkiye'de 24 saat icinde yasanan olaylardan derlenmistir. Gelin hep birlikte inceleyelim:

- Polise astımlı olduğunu söylemesine rağmen biber gazı yiyerek ölen gencin hastane önünde eylem yapan ailesine de biber gazı sıkıldı.
- Sağlık bakanı "tecavüze uğrayan kadının bebeğine devlet bakar" dedi.
- Kürtajı yasaklayacak kanunun haziranda meclise sunulacağı açıklandı.
- Havayolu çalışanlarına grev yasağı getiren yasa meclisten geçti.
- 300 THY çalışanı grev yaptığı için işten çıkarıldı.
- "Gazeteci gözüyle sansür ve otosansür" adlı çalışmayı hazırlayan Bilgi Universitesi Medya ve Iletişim Sistemleri Fakültesi öğretim görevlisi Esra Arsan Bilgi Universitesi'ndeki işinden atıldı.
- Emniyet güçlerinin copları demire çevrildi.
- KCK davasında avukatlık yapan 103 avukat hakkında soruşturma başlatıldı.
- 16 yıllık Yeni Safak yazarı Ali Akel, hükümetin Uludere'deki tutumunu eleştirdiği için gazetesinden kovuldu ve bunu kabul edilebilir bulduğunu açıkladı.
- RTUK üyelerinden gelen 'tavsiye' kararının ardından, 1 kadın, 1 erkek dizisindeki çiftin yeni bölümde evlendirilmesine karar verildi.
- Tütün ve alkole %15 zam geldi
- 3. köprü ihalesi yapıldı
- Milli Eğitim Bakanlığı'nın okullarda sağladığı internet hizmetinde Google'a girilmediği ortaya çıktı.
- 3. yargı paketinin 11 maddesi komisyondan geçti ve avukatların dosyalara erişimine daha da kısıtlama getirildi
- Eskişehir'de kürtaj ve sezaryen tartışmalarını protesto etmek için Ak Parti Il Başkanlığı'na yürümek isteyen grupla polis arasında çıkan arbedede 7'si kadın 8 kişi gözaltına alındı.
-TBMM Insan Hakları Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Ustün 'tecavüz edilen kadın da doğurmalı. Bosna'da pek çok kadın doğurdu. Ozürlü olacak diye bebeği öldürmek de cinayettir' dedi.
- Tarafsız bölge programına katılan aile hekimi Seda Sezer tecavüze uğrayan kişinin kürtaj yaptırmasını değil de tecavüzcüsünü öldürmesi gerektiğini söyledi. 
(Kaynak, 'season when passed'-Eksi sozluk yazari)

Gun gecmiyor ki guzelim memleketimizde yeni bir gundeme uyanmayalim. Gundem o kadar cabuk degisiyor ki artik 1 aylik olaylar neredeyse bir gune sigdiriliyor. Insanlar artik bu hizli degisen gundemi takip edemez oldu. Elbette bu gundem degisikliklerinin teror olaylari, sehit haberleri, zam (guncelleme) haberleri, ekonomik olumsuzluklar, enflasyonun beklentilerden fazla artmasi, bir yolsuzluk olayinin patlak vermesi ya da Anayasa Mahkemesi Baskani'nina senelik 220 bin lira kirasi olan Mercedes arac kiralanmasi gibi olaylardan hemen once ya da hemen sonra patlak vermesi tamamiyle birer tesaduf. Aksi dusunulemez bile.

Gundem degistirme konusunda iki buyuk yol gostericimiz var. Iyi polis rolunde duygusallikta Ibrahim Tatlises'i bile geride birakan; yetimin, haksizliga ugrayanin, iskence gorenin yaninda, empati gurusu, Madimak'ta onca insani gozgore gore yakan insanlarin Avukatligi'ni yapacak kadar vicdan sahibi olmasinin(!) odulunu Meclis Baskanligi'na, Basbakan Yardimciligi'na yukselerek alan, gerektiginde kendi soyledigini aslinda o hic oyle olmamis gibi kendi tekzip etme hassasiyetini gosteren ("Ben de aklima gelse daga cikardim." http://www.hurriyet.com.tr/gundem/22171179.asp, "Daga cikmayi hic dusunmedim.", http://www.ntvmsnbc.com/id/25408242/ ), bir nevi aglama duvari olan Bulent Arinc.

Digeri ise kotu polis rolunde, gerektiginde iyi polisine dahi ayar vermekten cekinmeyen, cevrecilerin daniskasi, alevilerden daha alevi, kimsesizlerin kimsesi,  OSYM ve Ali Demir'i elestirenin serefsiz oldugunu, okula gitmeyen cocugun gerizekali oldugunu, kurtaji savunanin katil oldugunu, yargilanan gazetecilerin terorist oldugunu, Suriye politikamizi elestirenlerin BAAS'ci oldugunu soyleyen, devlet PKK ile gorusmez aksini iddia eden serefsizdir deyip gonderdiysem ben gonderdime baglayacak kadar genis cark dislilerine sahip, gerektiginde eski gomleklerini bir anda cikarabilen, ben esimden once oleyim yoksa bana kim bakar diyecek kadar vefaya(!) sahip, ecdadimizi adi soyadi gibi bilecek kadar tarih profesoru, cinsellik konusunda bir bevliyeci donanimina sahip, bu yola kefenle ve 1500 korumayla cikan; (Sü­ley­man De­mi­rel, Tur­gut Özal, Me­sut Yıl­maz, Bulent Ecevit ve Tan­su Çil­le­r’­in de ara­la­rın­da bu­lun­du­ğu başbakanlar, şo­för­le bir­lik­te 8 ki­şi ta­ra­fın­dan ko­ru­nur­ken Tayyip Erdogan'in yakin koruma sayisi 40 kisilik 5 ekip yani 200 kisi, toplamda ise Basbakanlik'in 1500 korumasi var.) ki Hollanda Basbakan'indan da bu anlamda pek bir farki yok;

hasmetlimiz, ulu onder, buyuk dusunur, 21. yuzyilin lideri, Ortadogu'nun umudu, medar-i iftiharimiz, Araplarin yol gostericisi, multecilerin yoldasi, AKP Bursa milletvekili Huseyin Sahin'e gore ona dokunmanin bile ibadet oldugu, bazi partidaslarina gore "Son Osmanli Padisahi" Recep Tayyip Erdogan.


Bu iki unlu dusunur, sirasiyla gundemi degistiriyorlar. Bazen birinin belirledigi gundemi digeri begenmiyor, bazen birinin gundem yorumuna oburu retweet vari karsi tezle geliyor, bazen biri digerinin cok calistigini ve bu yuzden ona cok uzuldugunu dile getiriyor. Biz vatandaslar ise bir gün uyanıyoruz kürtaj deniyor, bir süre kürtaj tartışılıyor, sonra başkanlık sistemi deniyor, tüm programlarda, gazetelerde harıl harıl başkanlık sistemi tartışılıyor, ertesi gün bir uyanıyoruz diziler, ecdadimiz tartışılıyor yargiya tasinmasi gundeme geliyor, ertesi gün bir uyaniyoruz güçler ayrılığı tartışılıyor. En son gozdemiz ise uzaya gonderecegimiz uydumuz Gokturk-2 ve Basbakan'in ODTU sinirlari icerisinde bulunan TUBITAK'i ziyareti (ki kendisini birkac bakanla beklerken zatalleri 105 koruma araci, 20 zirhli arac, 8 TOMA ve 3600 polisle tesrif etti) sirasinda yasanilan, birlik beraberlige son derece ihtiyac duydugumuz su gunlerde yasanan elim olaylar. Elbette bu gundemin Bilal Erdogan'in 2. gemicigini 10.5 milyon Amerikan dolarina satin aldigi ve ortagi oldugu MB Denizcilik Sirketi'nin hisselerinin %99'unu sermaye artisina gidip satin aldiginin farkedildigi zaman dilimine gelmesi mukadderattan baska bir sey degil.

Uzay, uydu falan demisken gelin insanlik tarihinin Uzay Cagi'na gecisinin tarihcesine bir bakalim. Sovyetler Birliği, doksan beş dakikada bir Dünya’nın çevresini dolaşan ve atmosferik çalışmalar amacıyla radyo sinyalleri gönderen Sputnik I’i uzaya gönderdiginde tarih 4 Ekim 1957 gosteriyordu. Sputnik, uzaya gönderilen ilk insan yapımı cisimdi. Gönderdiği sinyaller tüm Dünya’dan dinleniyordu ve bu gelişme uzay yarışını başlatmış oldu. Sovyetler 3 Kasım 1957'de içinde Laika adında dişi bir köpek bulunan Sputnik II'yi uzaya fırlattılar. 7 gün boyunca sinyal gönderen Sputnik II'nin radyo vericileri 10 Kasım 1957 günü sustu. Sovyet bilim adamları 11 ve 12 Kasım 1957 günleri verdikleri demeç­lerde uzaya giden ilk canlı olan Laika'nın ölmüş olduğunu bildirdiler. Soguk savas donemindeki bu gelismeye elbette Amerika Birlesik Devletleri sessiz kalmadi. Onlar da 4 Ocak 1958 günü ilk Amerikan uydusu Explorer I'i uzaya fırlattılar. Bunun akabinde Amerika Birleşik Devletleri 28 Mayıs 1959'da  bir Jüpiter balistik füzesinin burun hunisinde Able adında bir erkek Hint maymunuyla yarım kilo ağırlığında Baker adındaki dişi bir maymunu uzaya fırlattı. Atılıştan 1 saat 33 dakika sonra maymunların bulunduğu kapsül Atlas Okyanusu'na indi. Maymunlara hiçbir şey olma­mıştı. Able ve Baker uzaya gidip sağ salim dönen ilk canlılar oldular. Amerika'nin uzaya ilk canliyi gonderip, sag salim geri getirmesi Sovyetler cepesinde buyuk yanki uyandirdi elbette. Onlar da bu gelismeye Luna II adını verdikleri bir kapsülü 14 Eylül 1959 günü Ay'a çarptırarak, göğe ilişkin başka bir maddeye yeryuvarlağından ilk eşyayı gön­derme başarısını elde ederek yanit verdiler.
12 Nisan 1961’de Sovyetler, içinde Yüzbaşı Yuri Gagarin’in bulunduğu Vostok tipi insanlı bir uzay gemisini Dünya yörüngesine fırlattılar. Vostok, fırlatıldıktan 108 dakika sonra dünyaya dönmüş, 10 dakika sonra da Vostok’tan havada ayrılıp paraşütüyle inen Gagarin yeryüzüne tekrar ayak basmıştır. Böylece, Dünya'nın ilk suni uydusunu yörüngeye oturttuktan dört yıl sonra SSCB, uzaya ilk insanı da göndermiş oldu. Bu hamleye Amerika once 5 Mayis 1962'de Mercury 3 ve astronotu Alan Shephard'i 186 km.'lik bir yüksek­liğe çıkararak ardindan 20 Şubat 1962'de Mercury 6 içinde Yarbay John Glenn ve 15 Mayıs 1963’da Mer­cury 9 ile Binbaşı Gordon Cooper Dünya yörüngesine çıkararak karsilik verdi. Bir nevi urik asit yarisina donen ve karsilikli govde gosterisi seklinde gecen bu yarista Sovyetlerin hamlesi gecikmedi. 16 Haziran 1963'de Vostok 6 yörüngeye oturmak üzere yola çıktı. Vostok 6’da Valentina Tereshkova bulunuyordu. Böy­lece ilk kadın uzaya adımını atmış oldu. Bu yaris oyle bir boyut almisti ki Kennedy secim zaferi sonrasi Kongre'de yaptigi konusmada sunlari soyledi. "Bence milletimiz, bu onyıl bitmeden Ay'a bir insan indirme ve onu sağ salim Dünya'ya geri getirme hedefine kendini adamalıdır." Iki ulke arasindaki bu mucadele 20 Temmuz 1969 tarihinde Amerikali Neil Armstrong'un Apollo 11 ile aya ayak basmasina kadar son surat devam etti. Bu olay Amerika'yi psikolojik ve moral olarak bir adim one cikardi. Cevap sirasi yeniden Sovyetlere gelmisti. Onlerinde iki secenek vardi. Ya Mars'a insan gonderecek ki 70'lerin basinda bu olay maddi ve teknolojik acidan cok zordu ya da insanli uzay istasyonlari kuracaklardi. Sovyetler daha ucuz ve mutevazi olan insanli uzay istasyonlarini sectiler. 19 Nisan 1971'de ilk insanli uzay istasyonu Salyut 1 uzaya gonderildi. 6 Haziran 1971'de ise ilk murettebat Sayuz kapsulu icinde istasyona ulasti. Sovyetler 1980'e kadar yorungeye 7 Salyut istasyonu gonderdi. ABD'nin ilk (ve halen tek) uzay istasyonu Skylab ise 14 Mayis 1973'te uzaya gonderildi. 1979'da Avustralya'da cole dusene kadar da orada kaldi.

Ortak bir Amerikan-Sovyet uçuşu için görüşmeler 1969'da başladı. Bu uçuşta Salyut ve Skylab istasyonlarının kullanılması önerileri reddedildi. Bunun yerine, uzayda acil kurtarma operasyonları için hem Amerikan hem Sovyet uzay araçlarına uygun bir kenetlenme mekanizması geliştirildi. 1970'te projenin çalışma grubu oluşturuldu. Mayıs 1972'de konuyla ilgili Amerikan-Sovyet antlaşması imzalandı. Bununla birlikte 17 Haziran 1975'te Amerikan Apollo ve Sovyet Soyuz araçları kenetlendi (Apollo-Soyuz Test Projesi ASTP). Amerika ve Sovyetlerin 1950'lerin sonunda baslayan bu uzay yarisi gunumuzde de devam ediyor. Hatta bu mucadeleye Cin, Ingiltere, Fransa ve Japonya gibi ulkeler de katilmis durumda.

17 Agustos 2011'de ODTU yerleskesinde kurulu Tubitak Uzay Teknolojileri Arastirma Enstitusu'nun destegiyle tasarlanip uretilen Turkiye'nin ilk milli gozlem uydusu RASAT uzaya Rusya'dan firlatildi. Her ne kadar uzaya firlatilan ilk uydudan tam 54 yil sonra gerceklesmis olsa da bu Turkiye icin gercekten onemli bir gelismeydi. Turkiye son olarak da Gokturk-2 adi verilen ilk yerli kesif uydusunu 18 Aralik 2012 saat 18:12'de Cin'in Jiuquan Firlatma Ussu'nden uzaya gonderdi. Bu onemli gelismeyi degerlendirmeden once gelin hep birlikte daha once kimler kac yilinda uzaya uydu gonderdi bir inceleyelim.

Fransa'nin 1965'te, Japonya ve Cin'in 70'te, Ingiltere'nin 71, Hindistan gibi fakir bir ulkenin 80'de, Ukrayna'nin 92'de hatta Iran ve Kuzey Kore'nin bile bizden once uydu gonderdigini dusundugumuzde aslinda bu uydu gonderme hadisesinin gec kalinmis ve bize empoze edilmeye calisilan kadar onemli bir hadise olmadiginin da altini cizmek lazim. Elbette ki Turkiye tarihi acisindan onemli bir mihenk tasi olan bu hadiseyi hafife almak degil gayem ancak bir yurttas olarak 75 milyon nufuslu ulkemden diktotorlukle dunyadan izole yasayan Kuzey Kore ve Amerikan (dolayisyla pek cok ulkenin) amborgosu altinda yasayan Iran'in performansini beklemek de hakkim sanirim.

Bir diger olayda uydumuzun "ilk yerli", "milli" gibi sozlerle ifade edilen Turk mali olma hadisesi. Yillarca bindigimiz Tofas otomobilleri yerli mali zannedenleri gordukce insanin aklina da kusku dusmuyor degil elbette. Birakin yerli arabayi, neredeyse yerli el arabasi yapmaktan aciz bir millet oldugumuz icin icime kurt dustu. Saolsun Yilmaz Ozdil bu suphelerimde haksiz olmadigimi ortaya cikardi. Tabi burada sivrilik yapip 1. geleneksel (!) uydu firlatmalarina sahitlik etmemdem mutevellit o degil de Gokturk-1 nerde diye sorup ortaligi bulandirmayacagim. Iste ilk yerli (!) kesif uydumuz Gokturk-2.

Kamerasi Guney Kore'den, denge- konum belirleme modulu Ingiltere'den, tepki tekerleri ABD'den, manyetik tork cubuklari Almanya'dan, itki sistemi Israil'den getirilip, titresim testleri Fransa'da yapilan yerli(!) uydumuz Gokturk-2 canlı yayınla Ankara'daki TÜBİTAK UZAY'dan da takip edilen torenle TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Yücel Altunbaşak'ın da katilimiyla Cin'in Jiuquan Firlatma Ussu'nden uzaya firlatildi.

Fakat bu olaydan daha cok Basbakan'i protesto etmek icin toplanan ogrencilerle polis arasinda savas filmlerini aratmayan gerilim konusuldu. Bazi tarafsiz (!) medya organlari olayi uyduyu protesto etmek icin toplanmis ogrenciler adi altinda yayinladi (kelimelerin kifayetsiz kaldigi bir nokta burasi) ki bu ogrencilerden 2800 tanesi de ilk uydu RASAT'i protesto ettikleri icin hapisteler.


Olayda basina isabet eden goz bombasiyla agir yaralanip beyin kanamasi geciren Baris Barisik basta olmak uzere pek cok universite ogrencisi yaralandi. Bunu, 80 darbesi sonrasini andiran ev baskinlari ve ogrencileri evlerden toplamalar izledi. Bugun ne yazik ki gelinen noktada Turk polisi artik orantisiz guc kullaniminda cigir acmis bir duruma geldi. Kendi vatandasina artik mahkemelere kalmadan ceza uygulama mercii haline geldi. Sokak ortasinda kendini tabureyle evet yanlis duymadiniz tabureyle saldirmaya calisan vatandasi soguk kanlilikla oldurmekten, kendi Cumhuriyet bayramini kutlayan insanlara hic bir vicdana sigmayan, ortada hic bir taskinlik yokken biber gazi bombasi atip tazikli su sikacak kadar zalimlige ulasmis bulunuyorlar. En sonunda polis, astim hastasi ve kriz geciren bir basketbol taraftarini coplayacak hale geldi. Ben polis kardeslerimden, abilerimden siradan vatandasa gosterdigi bu hassasiyeti (!), milletvekili cocuklarinin onunde ellerinde numaralar siraya dizilirken de gostermelerini istirham ediyorum. Isin daha vahim tarafi, bu olaylara ilk elden mudahele etmesini beklediklerinizin yaptigi aciklamalar. Misal Ankara Emniyet Muduru olaylar hakkinda "Orantili ve sogukkanli mudahele ettik" derken Icisleri Bakanimiz insan olumunu dahi yol acmis bence bir biyolojik silah olan biber gazi icin 100% dogaldir diyebiliyor. Ee biz de oyle basa boyle tarak demekten ali koyamiyoruz kendimizi haliyle.

Sevil Sevimli Fransa’dan öğrenci değişim programıyla Eskişehir’e gelip orada “ gizli örgüt üyeliği'nden tutuklanan bir genc kiz. Niyetim olayin adli boyutuna, haklilik haksizlik eksenine girmek degil. Benim dikkatimi ceken Bursa’daki mahkemeye Sevil'in Fransa’da okuduğu Lyon Üniversitesi’nden katilan surpriz konuk rektor Jan Luc Mayaud soyledigi sozler. Destek için gelen rektör mahkemede Sevil’i şöyle savundu.
“20 yaşında bir genç, dünyayı değiştirmek ister.”


Bir yanda toleransli, genclere guvenen, onlari umudu gelecegi olarak goren bir rektor, obur yanda sirf kendisini protesto etmeye gelip (olaylarin tirmanmasi polis mudahelesinden sonra gerceklesiyor) en dogal haklari protesto haklarini kullanan ogrencilere, ogretim uyelerine yonelik siz nasil insanlarsiniz, vay bizim gelecegimize diyen bir basbakan. Bir yanda ogrenciye destek icin usenmeden binlerce kilometre yol gelen bir rektor, obur yanda parasiz egitim istedigi icin hapis yatan ogrencilerin bulundugu bir ulkenin basbakani. Bir yanda dunyayi degistirme hedefleri olan ogrenciler yetistirmek isteyen bir rektor, diger yanda imam hatipler bu ulkenin gozbebegi olacak, dindar nesiller yetistirmek istiyoruz diyen bir basbakan. Bir yanda 1965'te uzaya uydu firlatan Fransa, obur yanda ancak 2012 yilinda yerli (!) uydusunu firlatmayi basaran Turkiye. 

Sorgulamak adetimiz degildir millet olarak bizim. Bir insan da cikip, ee ama bu uydu projesinin yapildigi yer olan Tubitak ODTU'deymis niye bu ogrenciler bu gune kadar gidip uyduyu protesto etmemis basbakani mi beklemis? Lan acaba bunlar basbakani protesto ediyor olmasin duzeyinde basit cikarim yapacak insanlardan aciziz malesef. Sorgulamayan, suru psikolojisiyle ne dusunmemize, nasil dusunmemize varana kadar karar verilen bir milletiz. Fakat isin daha vahim tarafi gelinen noktada %50'nin destegini alan, kalan %50'nin nefretini kazanmis bir lider Erdogan. O nefret ki insanoglunun duygulari icindeki en yogunu, en hislisi, insani en derinden etkileyeni. Yuzunu gorunce kanal degistireninden, adini duyunca kulagini kapatanina, yine mi bu diyeninden, biktik diyenlere kadar genis bir yelpaze olusturuyor bu nefret edenler. Basbakan da bunun farkinda ve muthis bir ustalikla olaylari carptirmaya, ustunu ortmeye calisiyor. Bunda emrinde calisip binlerce dolar maas alan yuzlerce danismaninin, beden dili uzmanlarinin da hakkini teslim edeyim. Basbakan kendinden nefret edeceklerin artmasindan ziyadesiyle endiseli. Bu kadar hircinlasmasinin, balkon konusmalarinda soylediklerinden sapip sadece sunni muhafazakar ve din eksenli kurtlerin oylarina goz dikip geriye kalanlari otekilestirmesinin sebebi de bu. Diger oylari yavas yavas kaybettiginin bilincinde. Bu mesele ogrenci meselesi degil. Tek sorunlu oldugu grup ogrenciler de degil zira. Doktorlarla, iscilerle, yargi mensuplariyla surekli didismesinin altinda yatan gerekce de bu. Evet basbakanin derdi uslubunu sertlestirmek ve bunu gerceklestirirken insanlara mumkun mertebe olaylari farkli boyutlarda yansitmak. Ideolojik ve BOP hedeflerine ulasana kadar halkin yeteri destegini kaybetmeme cabasi. Yoksa ODTU gibi her daim bilimin, teknolojinin, haksizliga direnisin yaninda, emperyalizmin karsisinda olan, devrim adinin en cok yakistigi kurumu, proje bunyesinde onlarca ODTU'lu calismisken uyduya karsi gostermek ve protestonun tek gayesinin bu ve terorist eylemler oldugunu anlatmak aymazliktan ote bir sey degil.



Lafi fazla uzatmadan bir fikrayla bitirelim.
Hoca eşşeğine odun yüklemiş giderken köylülerden biri ''Hocam yükün nedir'' diye sorar. Hoca "odun" der. Köylü "Ben sana kodum" diyerek hoca ile eğlenir. Bir gün hoca bu köylüyü eşşeğini yüklemiş görünce hemen yanına gider "yükün nedir" diye sorar. Köylü kendinden emin "saman" der. Nasrettin Hoca "Ben sana kodum" diye cevap verir. Köylü "Ee hocam hiç uydu mu" deyince hoca cevabı patlatır. "Uysa da kodum uymasa da kodum".
Saygilarimla,



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder